pinterest
ZOOM

Yerli Diziler Kadına Yönelik Şiddeti Meşrulaştırıyor mu?

25 Kas 2022

Son dönemlerde kadına yönelik şiddete dikkat çekme ve farkındalık yaratma amacıyla yola çıkılan, daha doğrusu bu amaç doğrultusunda yola çıktıkları öne sürülen pek çok yerli yapım izledik. İstismarcısı karşısında cesurca ayakta duran ve ona boyun eğmeyen kadın figürü üzerinden halkımıza bir nevi kamu spotu yaratmak isteyen senaristler, bu doğrultuda ilerlerken başarılı mı oldular yoksa yapılan işler amacından saptı mı, gelin hep birlikte inceleyelim.

Bildiğiniz gibi yayına giren yerli dizilerin total izleyici kitlesi tarafından beğenilmesi için illaki bir şiddet, aldatma, ihanet, mobbing ve istismar yediriliyor senaryoların içine. Bu senaryolar dışında bir yol izleyen yapımlar ise bir süre sonra reyting savaşında mağlup düşüyor, rakiplerinin karşısında ayakta kalamayıp yayından kaldırılıyorlar. Son dönemlerde Türk televizyonlarında izlediğiniz yapımları birer birer aklınızdan geçirin; çok eşliliği, aldatmayı, kadına ve çocuğa şiddet uygulamayı, cinsel istismarı, akran zorbalığını ve daha bilumum kötücül davranışı sanki bunların hepsi normalmiş gibi önünüze sunmadılar mı? Cevabınızın evet olduğunu duyar gibiyiz.

atv
Bu yapımların çoğunda, kötücül davranışları yapan (ve hatta suç işleyen) “şeytani” karakterlerin, yasal yollar üzerinden hak arayışına gidildiği vakit hep bir şekilde suçsuz ilan edilerek devletin dahi koruması altında olduklarının vurgulanmasının altında yatan temel neden neydi sizce? Senaristler tarafından “Eğer siz istismarcınızın peşine yasal yollarla düşerseniz, daima haksız çıkarsınız ve adalet hep istismarcınızın yanında olur” muydu bizlere verilmek istenen mesaj? Bunu özellikle kadına yönelik şiddetin ön planda olduğu dizilerde çok gördük. Örneğimizi somutlaştırabilmek adına “Sen Anlat Karadeniz” dizisini ele alalım dilerseniz. Bu yapım tam da söylediğimiz formülü harfi harfine uygulamış bir yapımdır, izlemeyenler için kısaca diziden bahsedelim.

Babası tarafından para karşılığı zengin bir adama satılan ve seneler boyu onun tarafından hem şiddete hem de gerek fiziksel gerekse ruhsal istismara maruz bırakılan Nefes karakteri, yaklaşık yedi yıllık bir esaretin ardından istismarcısının Karadenizli iş ortakları ile yemek yendiği gece evden kaçmak için bir yol bulur. Aşağıda yemek yiyen insanlar, yukarıda işkence gören ve sırf bu iş ortaklarıyla el sıkıştığı için parmakları kırılan Nefes’ten habersizdir. Nefes, çocuğunu da yanına alarak gizlice bu insanların arabasına biner ve onlarla beraber Karadeniz’e gelir. İş ortaklarından biri genç ve yakışıklı bir adamdır; Nefes’e görür görmez âşık olmuş ancak evli olduğunu düşündüğü için genç kadına herhangi bir hamlede bulunmamıştır. Nefes ile çocuğunu arabada gizlenmiş hâlde görünce onları “sözde kocası” olarak lanse edilen bu adamın gazabından korumaya karar verir.

Bu dizide sık sık şiddet gören kadınları, o kadınları koruyup kollamak yerine “kocasının yanına gönderelim” diyen başka kadınları, şiddeti meşru gören erkekleri, şiddeti meşru görüp de kendi de uygulamaya kalkan başka erkekleri, şiddetten kaçanı suçlayanları ve pek tabii şiddeti uygulayan kişinin yalnızca tek bir kişiye değil başkalarına da nasıl yoğun şiddet uygulayabildiğini izledik. Üstelik bu sahneler adeta özendirilerek sunuldu seyirciye. İstismarcının en büyük destekçisi ise, yine bir istismar mağduru olan ve buna rağmen istismarcıya dur demeyip onun bütün eylemlerini alkışlayan kuzeniydi. İstismarcı çıkarıldığı mahkemelerde hep suçsuz bulundu, her eyleminden bir şekilde aklandı. Bu dizinin yola çıkış amacının kadına yönelik şiddete dur demek olduğunu söyleyen senaristleri ise bir noktada diziden ayrılmış olsalar da biz başka senaristlerle yola devam eden dizide şiddetin failinden yalnızca “onun ölümü ile” kurtulmanın mümkün olduğunu izledik. Üstelik istismarcıyı öldüren de öz babasıydı.

Burada verilmek istenen mesajın, amaca uygunluğundan şüpheye düşmemiz çok da absürt olmasa gerek. Çünkü başından itibaren yoğun şiddete maruz kalan bir kadının hayatta kalma mücadelesini izlerken aslında onun adalete güvenmesinin yersiz olduğunu, yasalara umut bağlamaması gerektiğini, şiddet uygulayan kişinin ise her seferinde dört ayak üstüne düşeceğini ve biri gelip onu öldürmediği takdirde korkunç eylemlerine devam etmesinde hiçbir sakınca olmadığını görüyoruz. Televizyon kanalları bunu total izleyici kitlesine sunarken ve şiddet eylemlerini açık seçik gösterirken belki de içinde aynı şiddet eğilimlerini taşıyanlara cesaret aşılıyor bilinçli ya da bilinçsiz şekilde... Ve ilginçtir ki aradan geçen bunca zaman, zihniyette bir değişikliğe neden olmuyor; insanımız hâlâ bu tür dizileri baş tacı ediyor ve şiddete alkış tutuyor.

Kamu spotu niteliği taşımasa bile bir dizide verilmek istenilen önemli bir mesaj varsa (ki bu mesaj kadına yönelik şiddet gibi ülkemizin ve hatta tüm dünyanın yarası hâline gelmiş bir konuyla ilgiliyse), o mesajın doğru şekilde iletilip iletilmediğini de bilmek gerekir öyle değil mi? Güçlü kadın figürü, bir erkeğin kanatları altına sığınmadan ayakta kalamaz ve istismarcısına meydan okuyamaz mı? Bir kadını erkek şiddetinden kurtaracak kişi yalnızca bir başka erkek midir? Yasalar şiddet gören kadını ve varsa çocuklarını her daim yalnız bırakacak ve mağdurun yanında durmak yerine faile alkış mı tutacaktır? Ve izleyici her seferinde bu düzeni bağrına basıp reytinglerine reyting mi katacaktır? Sisteme nasıl başkaldırıyoruz sizce, bir durup düşünün derim. Eğer farkındalık yaratma çabamız bu şekilde kendini gösteriyorsa, bir yerlerde çok büyük yanlış yapıyoruz demektir.

©2022 Beyhan&Beyhan Business Solutions Tüm Hakları Saklıdır
Yukarı Kaydır
BUNU OKUMAK İSTER MİSİN?