pexels
SCOPE

Türk Toplumunun Hayal Gücü Açısından Sinemanın Gelişimi

08 Oca 2022

Her toplumun kendi yansıması, kendi sesi ve hatta görüntüsü sinemadır. Sinema duyguların duygular da insanların temelini oluşturur. Sinema konusunda elbette ki Hollywood tüm sektörde otoriter sayılır. Son dönem Netflix dizileri sayesinde dünyanın birçok bölgesinden yapımcılar kendi sinemalarını duyurmaya çalışsa da 5 yaşında bir çocuğun resimlerini Dali’ye göstermesi kadar etki yaratabilir. Peki, Türk sineması bu noktada nerede? Biraz hayal kırıklıklarından bahsedeceğiz bu yazımızda, gelin birlikte Türk sinemasına ağıt yakalım.

insideout in istanbul
Ağıt kelimesini özellikle seçildi bunu belirtmeden geçmeyelim. Çünkü Türk sinemasının geçmişten günümüze içeriği “ağıtlar” üzerine. Türk toplumu tüm yaratımlarında ağıtlarını yani acılarını ön plana çıkarır. Bu acılardan üretir ve bu acılardan da tüketir. Günümüz Türkiye’sinde hâlâ toplumsal tepkiler ajitasyona ve manipülasyona açık şekildedir. Berna Moran Edebiyat Kuramları ve Eleştiri adlı kitabında sanatı ifade ederken de toplumun yaşanmışlıklarından ayrı bir şekilde düşünülemeyeceğini belirtir. Moran’a göre sanat; en bilinen anlamıyla duygu ve düşüncelerin dışavurumudur; bireysel duygululuk içinde tarihsel ve toplumsal gerçeğin anlatıldığı yoldur (Moran, 1974, 96). 

reddit
Sinema bir toplum için en etkili dışavurum yöntemidir. Sanatsal açıdan ele alındığında da topluma bakış açısı kazandırır ve bilinmeyenlere dair bir sorgulama yaratır. Sinemanın toplumsal gerçekliğin ve yaşanmışlıkların tam içinde yer alması onu diğer tüm sanat dallarından ayırır. Sinemanın tarihine bakıldığında bir toplumun da sosyolojik olarak incelenmesi mümkündür. Türk sinemasının başlangıcı II. Abdülhamit döneminde, İlk toplu film gösterimi 1896 - 1897 yılları arasında Sigmund Weinberg tarafından İstanbul'da gerçekleştirilmiştir. İlk toplu gösterilen film  Lumière Kardeşler yapımı Bir Trenin La Ciotat Garı'na Gelişi (L'Arrivée d'un train en gare de La Ciotat) adlı film olmuştur. Bu tarihten, 14 Kasım 1914 yılına kadar da özellikle Lumière Kardeşler'in yaptığı filmler başta olmak üzere yabancı yapım filmler gösterilmiştir.

wikipedia
Türkiye daha doğrusu henüz Osmanlı Devleti’nde ilk film çekimi 1905 yılında gerçekleşir. Daha öncesinde Balkan Harbi sırasında bir belgesel girişimi olur fakat dönemin Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Talat Bey, sakıncalı görerek izin vermez. Selim Sırrı Tarcan’ın yardımcı olduğu filme dair belgelerin ortadan kaldırılması sebebiyle arşivlerde gayri resmi olarak ilk filmdir. Bu olaydan dört yıl kadar sonra Sigmund Weinberg’in yardımı ile bir film çekimi daha gerçekleşiyor. Hatta dönemin Kültür ve Edebiyat dergisi olan Serveti Fünun’da bu çekimlere ait bir fotoğraf da paylaşılıyor. Fakat dönemin politik sansürleri nedeniyle film ülkeden çıkarılıyor. Arşivlerde de ufak kayıtlarına rastlıyoruz.

mubi
Türk sinemasının talihsizlikleri bununla da bitmiyor. Araya büyük bir savaş (1923-1932 yılları arasında sansür kanunu da eklenir), bir darbe (1950-1960), muhtıra (1960-1971) ve ordu yönetimi (1971-1980) giriyor. Hali hazırda çekilen filmler de döneme göre kâh sansürleniyor kâh propagandaya çevriliyor. Türk sineması Muhsin Ertuğrul’un akıllıca girişimleri sayesinde en azında eldeki konuları perdeye taşıyabiliyor. - 1923, Ateşten Gömlek (Muhsin Ertuğrul, Kemal Film) - 1928, Ankara Postası (Muhsin Ertuğrul, İpek Film) - 1932, Bir Millet Uyanıyor (Muhsin Ertuğrul, İpek Film)- Kurtuluş Savaşı temalı filmler elbette tüm halka izlettirilemiyor. Türk sinemasının bu önemli çıkışında büyük bir isim de rol alıyor. “İnsanlar mütekâmil olmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir millet ki; resim yapmaz, bir millet ki; heykel yapmaz, bir millet ki; fennin icap ettirdiği şeyleri yapmaz, itiraf etmeli ki, o milletin tariki terakkide yeri yoktur.” (Atatürk, 1997, c. II, 71). Atatürk’ün ileri görüşlülüğü sayesinde gerçekleşen sinema sanatına dair adımlar onun ölümü ile de bambaşka bir yön alıyor. 

wikipedia
1922 yılında Türkiye'nin ilk özel film şirketi olan Kemal Film, Kemal Seden tarafından İstanbul'da kurulmuştur. Bir yandan da toplumun vazgeçilmezi tiyatro sanatı büyümeye devam eder. Muhsin Ertuğrul sayesinde Türk Tiyatrosu asla gerilemeye girmez. Ama sinemaya etkisi aynı ölçüde değildir. Yeşilçam olarak yapılanan Türk Sineması yine iç karışıklıklar ve yürütülen politikalar gereği belli konuların dışına çıkamaz. Fakat aynı dönem yabancı sinemalar büyük atılımlar gerçekleştirmeye başlar. İngiliz sineması ve Amerikan sineması Edebiyatlarında da olduğu gibi ileri görüşlü adımlar atmaya devam ederler. Amerika bu konuda daha öncü olmaya çalışır ve bunu da başarır. Fakat ondan önce Fransa 1902 yılında ilk bilim kurgu filmini yayınlar. Ay’a Yolculuk adlı film dönemi için dumur edicidir. İnsanların şehirlerarası yolculukların hayalini kurduğu bir dönemde Ay’a gidebilme fikri verilmiştir. Bu fikrin babası da elbette İngiliz yazar H.G. Wells’tir. 

trem global
Türk sineması ülkesinin başından geçenlerle paralel bir şekilde devam eder. Buna bir gelişme olarak bakabilmek çok da mümkün değildir. 1950’lerde Amerikan sinemasının yükselişi zaten tüm dünyada sinema sektörünü gölgede bırakır. Aynı dönem ülkemizde batılılaşma ve doğu gelenekleri tartışmaları sinemaya aktarılır. Her dönem olduğu gibi o dönemde de fikir ayrılıkları önce sanatı zedeler. 1990’lara kadar kâh savaşlar kâh darbeler derken sinemanın ortaya çıkardığı işler anlayışla karşılanır. Fakat günümüzde hâlâ bir arpa boyu yol gidemeyen Türk sinemasının bahanesi nedir? Bilim kurgu bir ülkenin hayal gücünü, bilimde başarabileceklerini ve ülkenin zekâsını ortaya koyabilecek bir türdür. Ama sadece Türk sineması değil Türk Edebiyatı’nda da gerekli girişimlerin görülemediği tek türdür. 

Hayal gücümüzü kısıtlayan her daim bize dayatılan “yokluk” bilinci midir? Harika oyuncularımız neden hak ettikleri şekilde filmlerde yer alamaz? Türk insanı “arabesk” yaşamı genlerine kodlamış bir şekilde sadece ajite edici senaryoları seçmeye devam eder. Arz talep meselesi haline gelen sinema sektörü de ne yazık ki çoğunluğa uyum sağlar. Birbirinden yetenekli yazarlarımız, birbirinden yetenekli senaristlerimiz, geçmişe dönüp baktığımızda muazzam konuların çıkabileceği bir kültür birikimimiz var. Bu konuda ne zaman bir kırılma noktası yaşanacak biz de bilemiyoruz. Sinemamıza yansıyanların sadece romantik komediler ya da şive ayrımları nedeniyle ortaya çıkarılan “komiklikler” olmamasını diliyoruz. İşte bu yüzden ve her zaman bilginin ışığı bizimle olsun sevgili okur!

©2022 Beyhan&Beyhan Business Solutions Tüm Hakları Saklıdır
Yukarı Kaydır
BUNU OKUMAK İSTER MİSİN?