Sinema Salonlarındaki Sorunlar

Artan maddi yüklere, geçim sıkıntısına bilet fiyatlarının yüksekliği de eklendiğinde salonların boş kalmasının önünü açan koşullardan biri açığa çıkar. Artık sinemaya giderken iki defa düşünmekteyiz. Haftada bir film önemli maddi yük anlamına gelmekte. Haftada birkaç film ise neredeyse hayal. Eh, festivallerde de benzer bir durumdan söz edebiliriz. Ancak sinema tutkunu, hala salonda film izlemeye kıymet veren insanların vazgeçmeden sinemaya gittiğini de belirtelim. Buna karşın, salonlardaki olumsuz şartlar verilen paraya değmeyen bir seyir deneyimi yaratmakta. Halbuki hepimiz iyi salonlarda film izlemeyi hak ediyoruz.

Sinema salonlarındaki sorunları birkaç başlık altında toplayalım... Salonlardaki sorunlardan ilki konfor sorunları. Sıkışık koltuk aralıkları, rahatsız edici koltuklar, klimaların çalıştırılmaması, perdedeki aksaklıklar ve daha birçok eksi salonlarda keyifle film izlemeyi olumsuz etkilemekte. Maddi kaygılar nedeniyle inisiyatif alan salonlar genellikle bir yenilemeye girmekten kaçınır. Klimaların çalıştırılmaması, daima, bozuk olduğunun vurgulanması da maddi endişelerden ötürü olabilir. Oysaki (olmaması gerekse de) artık çoğumuz asgari konfor arar olduk. Veya sıklıkla karşılaştığımız ifadeyle vasata alıştık diyelim... Salonların büyük kısmıysa asgari konfor şartlarını sağlayamadan hizmet vermekte.

Bir başka acil sorunsa salonlardaki projeksiyon sorunları... Uzun zamandır, sinema salonlarında, projeksiyonların ömrünü uzatmak adına projeksiyon ışıklarının kısıldığı gündeme getirilmekte. İddialar da asılsız değil. Sinemaya gittiğiniz kapkaranlık bir görüntüyle karşılaştığınız, sahneyi doğru düzgün seçemediğiniz, olup biteni anlamadığınız olmuştur... İlk etapta filmin fazla karanlık olduğu düşünülebilir. Evet, bazı filmler karanlık da olsa filmler perdede düzgünce izlenmeleri amacıyla çekilir. Teknik detayların üstesinden gelen tüm filmler de amaçlarına ulaşır. Kısacası, perdedeki sorunlar ışık sorunları her zaman filmden kaynaklı değildir. Projeksiyonun kısılmış olma ihtimali daha güçlüdür. Böylelikle sinema salonu onlara göre yine bir maddi külfetten kurtulur.

Salonlardaki sorunların özü maddiyatla alakalıdır... Bu da bütünüyle özensiz bir yapının kapılarını aralar. Filmlerin geç başladığı, film başlasa da görüntünün bir türlü gelmediği, yanlış filmin oynatıldığı da olur... Sinemada film izlemek, en tutkulu sinemasever penceresinden de işkenceye dönüşür. İnsan haklı olarak, onca para verip, vakit ayırıp sevdiği bir etkinliğin işkenceye dönüşmesiyle evde film izlesem daha iyiydi diye düşünür. Yanlış anlaşılmasın... Sinemada tam bir ev konforu beklemekten bahsetmiyorum. Aksine sinemanın güzelliklerinden biri ev konforunun dışında, yalnız film izlemek amacıyla salonlara gidilmesinden de ileri gelir. Yaşananlarsa seyirciyi salonlardan soğutur. Ayrıca, bu sorunlara ufak sinemalarda rastlandığı kadar zincir sinema salonlarında da rastlanır.

Salonlarda film izleme keyfinin büyüsü kendimizi dış dünyadan soyutlama ihtimalinin artmasıyla da bağdaştırılabilir. Zaten kaotik ve bin bir problemle mücadele ettiğimiz bir dünyada yaşamaktayız. İki saat, üç saat dünyadan soyutlanarak, salt izlediğimiz filmle hissederek, düşünerek sinema keyfine varmayı arzu ederiz. Şu yılda, şu günde böylesine basit bir eylemden mahrum kalmak, hobilerimizden birinin can sıkıcı seviyede olması hakikaten yazık... Hayata tutunmayı biraz da sinemada film izlemekle örtüştürenlerin; bizlerin aklında bir soru mevcut. Böyle gitmeyi sürdürürse biz nereye nasıl tutunacağız? Umarız düzelmeye doğru işaretler görürüz ve evet; inatla sinema!