Wikimedia commons
TARİH

Sessiz Çığlıklarıyla Yok Olan Bir Toplum: 1821 Mora Katliamı

01 Ağu 2023

Tarih, her daim kanla yazılmıştır. Tarihe tanıklık eden toplumlar gerek bağımsızlıkları gerekse de toprak bütünlüğünü koruyabilmek amacıyla acı olaylar yaşamıştır. Fakat tarih aynı zamanda taraflı bir anlatımdır. Her millet kendi tarihini yüceleştirir ve eylemlerini haklı çıkarır. Eğer Almanya İkinci Dünya Savaşı’nda başarılı olsaydı, işte o zaman katledilen Yahudiler hakkında çok farklı yorumlar yapılıyor olacaktı. Aynı şeyi Sözde Ermeni Soykırımı için de söyleyebiliriz. Peki, tarih kanıtlara dayalı bir bilim dalı ise bu saptırılmış gerçekler nasıl var olabilir? Gelin bu konuyu tarih kaynaklarından silinmeye çalışılan bir gerçeği yani 1821 yılında gerçekleşen Mora Yarımadası’ndaki Türk Katliamı ile anlamaya çalışalım.

Wikimedia commons
19.yy’da yaşanan olaylar her bakımdan Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü hazırlamıştır. Osmanlı’ya bağlı birçok millet, bağımsızlığını ilan etmek istemiş hatta çok da etik olmayan yöntemlere başvurmuştur. Tarih söz konusu olduğu zaman elbette masum bir devletten bahsetmek mümkün değildir. Osmanlı da kendi tebaasına karşı birçok insanlık suçu işlemiş ve bu eylemlerinin üstünü örtmüştür. Fakat söz konusu durumda halkın halka karşı işlediği suçlar mübah görülemez. Hele ki bu “bağımsızlık” adı altında gerçekleştirilen katliamlar asla hoş görülemez. Bağımsızlık sürecinde Yunanistan’ın Mora Yarımadası’nda gerçekleştirdiği kanlı eylemler, bir halkın sessizce bu dünyadan silinmesine neden oldu. Peki, bu konu yeterince gündeme getirildi mi?

Wikimedia commons
Osmanlı devlet sistemi içerisinde birçok farklı etnik grubun ve milletin yer alması, Osmanlı’nın dış politikalarında iç politikasında olduğu kadar etkili olmasına neden olmuştur. Osmanlı’nın büyüme sürecine baktığımızda birçok toprağın ele geçirilmesi ve birçok milletin tebaa haline getirilmesi söz konusudur. Elbette bu eylemler hiçbir zaman hoşgörü ile gerçekleştirilmemiş, ciddi yaptırımlar ve ölüm cezaları uygulanmıştır. Halkın “refah” düzeyi hedeflenirken atılan her adım aslında Osmanlı’nın boynuna geçirilen ipe bir ilmek olmuştur. Adaletli bir yaklaşımla topraklarını yönettiğini belirten Osmanlı, elbette tüm halka eşit davranmamış ve nihayetinde içeriden başlayan bir düşman yaratmıştır. 

Wikimedia commons
18.yy’da gerçekleşen Sanayi Devrimi ve Fransız İhtilali tüm dünyada yankı bulmuş, birçok milletten halkın uyanmasına vesile olmuştur. Halk bağımsızlık istemektedir ve bu durum gayet olağandır. Osmanlı İmparatorluğu’nun 19.yy’da ekonomik ve siyasi anlamda çıkmaza düşmesi ise bu yankıların devlet içerisinde de ses bulmasına neden olmuştur. Birçok topluluk halihazırda bir isyanı beklemiş ve günü gelince de seslerini yükseltmiştir. Dile kolay yüzlerce yıllık bir esaretin bitimi söz konusudur. Fakat bu esaret bilinci halkların gözlerini kör etmiş, aynı toprakları paylaştığı ve yan yana yaşadığı hemşerilerine karşı bir düşmanlığa da neden olmuştur. 

Wikimedia commons
Düşünün, kapı komşunuz bir sabah size, artık orada yaşayamayacağınızı ve o bölgenin asıl sahiplerinin kendileri olduğunu söylüyor. Fakat bu yalnızca sözle değil şiddetle de gerçekleşiyor. İşte Mora Yarımadası’nda yaşayan halk, devletlerin düşmanlığını bu şekilde komşusuna yansıtmıştır. Öldürülenler Osmanlı Devlet temsilcileri değil, birlikte gülüp eğlendikleri hatta birlikte ağladıkları komşularından başkası değildir.

Wikimedia commons
Rumlar, bugünkü Yunanistan sınırları içerisinde bulunan Mora, Attika ve Teselya’da yaşamışlardır. Osmanlı’nın devlet sistemi içerisinde diğer azınlıklara nazaran hakları ve konumları bulunmaktadır. Can ve mal güvenlikleri sağlanan Rumlar, dillerini ve dinlerini özgürce yaşayabilmişlerdir. Aynı şekilde Yahudilerin ve Müslümanların da bulunduğu bu bölgeler asırlardır birçok insana yurt olmuştur. Osmanlı’nın iskân politikası ile buralara yerleştirilen Türkler ve Yahudiler, aynı derecede eşit haklara sahip fakat inanışlarına göre farklı hukuki kurallarla bağlanan topluluklar olarak var olmuşlardır.

Wikimedia commons
Peki, bu denli bir harmoni içerisinde yaşayan bu halk nasıl olur da bu denli kanlı olayların müsebbibi olur? Her zaman söylenen ve günümüzde bir kesimin diline pelesenk olmuş o “dış güçler” elbette burada da söz konusudur. Dönemin önemli ticari kaynaklarına sahip olan Rumlar, elbette birçok ülkeye deniz ticareti yapmaktadır. Bu ticari haklar, Osmanlı Devleti’nin Rumlar için uyguladığı özel politikalardan biridir. Rumlar da bu işte oldukça iyidir ve ticaret söz konusu olduğunda güvenilir isimlerdir. 

Wikimedia commons
Rum tüccarlar, Osmanlı’ya bağlı çalıştıkları için devletin belirlediği gayrimüslim vergisinden mükelleftir. Bu, devletin her yerinde geçerlidir ve istisnai bir durum söz konusu değildir. Söz konusu süreç elbette maddi kaynaklarını zenginleştirmek isteyen ve Osmanlı’nın hakimiyetini bitirmek isteyen devletler tarafından dikkatle takip edilir. 1730-1740 yılları arasında Alman Mareşal Münnich’in Rus Çariçe Anna İvanovna’ya gönderdiği raporlarda bu durum biraz daha milli mesele olarak dile getirilir. Münnich, Osmanlı’nın hakimiyetinde yaşayan Ortodoks Rumların aslında Çariçe’ye bağlanmak istediklerini ve bu sebeple İstanbul’dan başlayarak tüm Rum çoğunluğu olan bölgelere sefer düzenlenmesi gerektiğini bildirir. Ve bu görünmez bir fünyenin ateşlenmesi gibidir.

Wikimedia commons
Megalo İdea adı verilen Yunan ülküsünün, Avrupalı aydınlar tarafından da beslenmesi sonucunda Yunan birlikleri ve halkı hareketlenmeye başlar. Mora’da bağımsız bir Yunan devleti oluşturma fikri ile başlayan Megalo İdea, Trakya, Selanik ve İstanbul’un da ele geçirilerek Bizans Devletinin yeniden kurulması düşüncesidir. Halkların özgürlüklerini istemeleri, kendi bayrakları altında yaşama düşünceleri masumane birer ülküden ibaret görülebilir. Fakat unutulmamalıdır ki, her ülkünün temelinde güç isteği yatar. Osmanlı da benzer bir ülküden yola çıkarak bir devlet kurmuştur. 

Wikimedia commons
Yunanların ulusal kahraman ilan ettiği Aleksandro İpsilanti, bu planın başında yer alan isimlerden biridir. Rusların da desteğini alan İpsilanti, Rum halklarının isyan etmesini teşvik eder. Eflâk Boğdan bölgesinde başlatılmaya çalışılan isyan Türk kuvvetleri, Bulgarlar ve Sırplar tarafından bastırılır. İlk isyan teşebbüsü başarısızlıkla sonuçlanan İpsilanti, kardeşi Dimitri, Prens Kantakuzen ve Patras Metropoliti Germanos’un da yardımlarıyla Mora Yarımadasında ikinci isyanı başlatır.

Wikimedia commons
1821 yılının Mart ayında başlayan Mora İsyanı, askerlerin halkı da galeyana getirmesi ile birlikte genelleşmiş, köylülerin de dahil olmasıyla olay bir katliama dönüşmüştür. Türkleri kıyımdan geçirmeye başlayan Rumlar; “ne bu adada ne de dünyada hiç Türk kalmayacak” şeklinde sloganlar eşliğinde kan dökmeye başlamışlardır. Katledilen bölgelerde Rumlar, kestikleri kafaları sancaklarına takarak dolaşmışlardır. Bir intikam duygusuyla alevlenen isyan kısa sürede kan dökme şehvetine dönüşür. Artık ortada milli bir meseleden çok vahşice öldürme güdüsü vardır. Plansız, gelişigüzel ve hoyratça gerçekleştirilen bu katliam genç, yaşlı, çocuk demeden devam eder.

Wikimedia commons
Teslim olan Türk aileler hayatlarının bağışlanacağı söylendiği halde vahşice öldürülür. Kız ve erkek çocuklar fahişe olarak satılır. Sadece Navarin bölgesinde 3000’e yakın Türk öldürülür. Hamile kadınların karınları deşilir, yenidoğanlar taşlara vurularak parçalanır. Amerikalı tarih profesörü Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün adlı kitabında şu sözlerle durumu açıklar;” 26 Mart 1821' den, o yılın 22 Nisan tarihine denk düşen Paskalya Bayramının Pazar gününe kadar 10.000 ila 15.000 civarında kişinin hunharca öldürüldüğü ve aşağı yukarı 3.000 civarında Türk köylüsünün yuvasının yok edildiği tahmin edilmektedir. Türklerin Yunanlılar tarafından yok edilmeleri, önceden hazırlanmış bir plan çerçevesinde gerçekleşmiştir ve bu daha çok Filiki Eteryacılar ile edebiyat çevrelerindeki intikamcıların teşviki ile olmuştur”

Wikimedia commons
Eski Birleşik Krallık Parlamento üyesi Christopher Montague Woodhouse, The Greek War adlı kitabında şu çarpıcı ifadelere yer verir; “Kadınlar ve çocuklara çoğu zaman öldürmeden önce işkence ediliyordu. Kenti ele geçirmelerinden 48 saat sonra Yunanlılar başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere her yaştan ve cinsten 2.000 kadar insanı kasten bir araya topladılar ve en yakındaki dağlar arasında derin bir vadiye götürerek hepsini öldürdüler ... Yazar felaketten iki yıl sonra o noktadan geçerken gömülmemiş kemik yığınları görmüştür. Bu kemikler kış yağmurları ve yaz güneşinden beyazlaşmıştı ve kemiklerin bazılarının boyutları kurbanların bir kısmının küçük yaşta olduğunu göstermekteydi.”

1821 yılında baş gösteren ve uzun bir süre devam eden isyanlar, günümüzde Yunanistan sınırları içerisinde coşkuyla kutlanan bağımsızlık bayramının perde arkasıdır. Binlerce, on binlerce masumun kanıyla kazanılmış bir bağımsızlığın kutlamaları. Birçok tarihçinin ve arşivcinin sunduğu kanıtlara rağmen kabul edilmeyen bir soykırımdır. Ve o topraklar “sessiz!” çığlıklarıyla yok olan Türklerin sahipsiz bırakılan naaşlarıdır. Unutulmamalıdır; öğrenilmelidir. Bilginin ışığı bizimle olsun.
Kaynakça
McCarthy, Justin. "Muslims in Ottoman Europe: population from 1800 to 1912." Nationalities Papers 28.1 (2000): 29-43.
Örenç, Ali Fuat. "YUNANİSTAN’IN BAĞIMSIZLIĞI SÜRECİNDE YOK EDİLEN MORA TÜRKLERİ." Uluslararası Suçlar ve Tarih 11 (2011): 5-32.
Menekşe, Metin. "MORA MÜSLÜMANLARININ HAZİN HİKÂYESİ: İSYAN, ZORUNLU GÖÇ VE İSKÂN (1821-1832) SÜRECİNE GENEL BİR BAKIŞ." Journal of History School (JOHS) (2020).
Tulun, Teoman Ertuğrul. "Yunanistan: 1821 Kutlamaları, Tripoliçe Katliamı, Bbc Ve Yalan Haberler." (2022).
GÜRBÜZ, Musa. "Temelleri ve Tripoliçe Katliamı."

©2022 Beyhan&Beyhan Business Solutions Tüm Hakları Saklıdır
Yukarı Kaydır
BUNU OKUMAK İSTER MİSİN?