Boboscope
RÖPORTAJ

Sanatın Sokaktaki İzdüşümü: Devak ile Söyleşi

05 May 2023

Bizim duvardaki resimleriyle tanıdığımız sokak sanatçısı, Devak mahlaslı Aybars Yücel ile sokak sanatı ve sanatçının kendi deneyimleri hakkında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Aybars öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğin için teşekkür ederiz. Bence insanlar sokakta en az bir eserinle karşılaşmışlardır ama ben yine de kendini tanıtmanı rica edeceğim. Kimdir bu Devak ve “Devak” nereden geliyor?
 
“Yani, bir eserimle karşılaşmışlardır, genel olarak bazı şehirlerde bu olabilir ama Hakkari’de yaşayan biri karşılaşmış mıdır hiçbir fikrim yok tabii. Devak nereden geliyor kısmı ben de gizli, bir iki kişi biliyor galiba, kardeşim ve bir diğeri… Bir diğeri de söylemez diye düşünüyorum. Adım Aybars Yücel. Geçmişimde makine okudum, makine-resim. Onun üzerine de görsel iletişim tasarım okudum. Açıkçası Devak kimdir Aybars kimdir… Sokak sanatçısı. Elimden geldiğince basit olmaya çalışıyorum.”

aybarsyucel.com
Türkiye’nin birçok yerinde duvarlarda, kafelerde senin eserlerinle karşılaşıyoruz. Peki senin serüvenin nasıl başladı, neden tuval ya da kâğıt değil de duvar?
 
Aslında bunun çok basit bir cevabı var, yaptığım işin ölümlü olmasını seviyorum. Yaptığım işin sokakta herkesin beğenisine ya da beğenmemesine açık olması, yoruma açık olması hoşuma gidiyor. İnsanların müdahil olmasını seviyorum. Şimdi bir şeyi değerli kılan ona hiçbir müdahale de bulunamaması mı?  Birçok sorgulamalar var içimde, bu da o sorgulamalar sonucunda çıkan bir şey aslında. İlk başladığım zamanlarda duvar resmi değil, sokağa pankartlar veya stickerlar yapıyordum. Çıktığı noktada aslında bir ödev, ödevi biraz yorumlayarak stickerların üstüne toplumdaki ve çevremdeki insanların söylediklerini yazdım. Çizmeye 9 yıl önce başladım, zaman kavramım biraz dağınık olsa da çok uzun bir sanat geçmişim yok. Başladığı zamanda da sokak yapısı, özgür düşünce hakkında net fikirlerim yok ama benim gördüğüm noktada elinde bir pankartla sokağa çıkamıyordun. Ben de dedim ki madem pankartla çıkamıyorum, politik olsun duygusal olsun ilişkisel olsun kendine has mesajları olan stickerlarımla çıkayım. 
 
Sokağa çıkmaya başlayınca da sokaktaki resimleri görmeye başlıyorsun. Duvar resimlerine yönelmem gidip fotoğraf çekilsin değildi, sokaktaki insanlar ne yapıyor sorusuydu. Eskişehir’de gördüğüm işler beni bunu nasıl yapıyorlar sorusuna itti, tanıştığım graffiti sanatçısının etkisiyle başladım.

Seni hep sokaklarda görüyoruz. Sokak senin için ne ifade ediyor, sence “kamusal alan” olarak adlandırılan “sokak”ta gerçekten özgür müyüz?
 
Bunları tek tek ele alsak daha iyi olur. Sokakta özgür müyüz? Belki bir dönem biraz daha özgürdük ama şu an böyle olduğunu düşünmüyorum. Bu soruyu 2 sene önce sorsanız başka bir cevap verirdim ama şimdi bu cevabı veremiyorum. Sokağa çıkman enflasyonla bile ilgili olabiliyor. Negatif cevap vermek istemiyorum ama bunlar benim gerçeklerim. Özgür müyüz? Öyle düşünmüyorum. Özgür olanlar var, vandallar… Vandallığı kötü bir şey olarak söylemiyorum sanatçı kendisi vandalım diyor zaten. Sokakta istediğimi çizebiliyor muyum? Bazen. İstediğimi çizmeden önce izin almam gerekiyor.
Aslında ben bir noktada şunu da merak ediyorum, yaptığın her mural için yetkili yerlerden izin alıyor musun, eğer almıyorsan yaptığın eylem aslında illegal. Bu konuda herhangi bir yaptırımla karşılaştın mı?
 
Türkiye'de kanuni yaptırıma gelmeden önce halkın bir yaptırımı oluyor. On tane duvar boyadım diyelim, birinde başka diğerinde başka bir şey oluyor. Sokak boyamaya başladığımda insanlar bana ne diyebilir ki diye düşünüyordum, şu an böyle düşünmüyorum. Kendime Vandal, sokak sanatçısı ya da graffiti sanatçısı demiyorum, hepsinden var. İnsanlar hoşgörüyle karşılayacak diye düşünüp izin almaya çalışıyordum ama alamıyordum. İnsan diyor ki ne çizeceksin? Kadın çizeceğim. Hayır kadın çizme, tavuk çiz. Adam Çorumlu çıkıyor diyor ki şuraya bir Çorum manzarası çiz. Kendime dedim ki bu girdaptan çıkmam lazım, her şeyi kendim almışım, kendimin sponsoruyum ve kendi istediklerimi çizmek istiyorum. Baktım bu şekilde izin alarak olmuyor, gideyim daha çok karalanmış, sokak aralarında yer alan yerleri bulup boyayayım. İlk çıkış noktam biraz bencilce, biraz da faydalı bir çıkış noktası… Örneğin nasılsa küfür yazıyor diyerek boyadığım duvarlar oldu. Gidip gece yapmak yerine sabahtan gittim, binadakilere kendimi tanıtmaya çalıştım. Resmi yaptım, sonrasında binadan çıkanlara da bu duvara badana yapılacağını, binada küfür görmek yerine bir resmi göreceklerini söyledim. Beğenmezlerse de duvar boyalarını bırakıp resmin üstünü boyayabileceklerini belirttim. Bu şekilde uzun bir süre devam ettim, bazı duvarları çok beğendim boyamak istedim ama boyayamadığım da oldu. Ağırlıklı olarak portre çalışıyordum, binadakilerin yarısının işin yarısında kapat dediği olaylarda oldu. Sonrasında polis geldi, çevre kirletme cezası aldığım bazı olaylar yaşadım. Ama genellikle kendini açık şekilde anlattığın zaman, sanatı içselleştirebildiğin zaman şikâyet kanuni bir boyuta taşınmıyor.
 
Sokak kamusal bir alan ve her türlü düşünce sokakta mevcut. Kimisi gidip aşk acısını, kimisi politik mesajını anlatıyor. Sokağın topluma ait olması gerekiyor zaten. Çünkü, son derece dışarıdan baksak bile, toplumun en üst tabakasından gelenler bile sokakta kendisini ifade edebilir. Bence birileri gidip sokakta hislerini ifade etse bile rahatlayacaktır.

aybarsyucel.com
Senin için grafiti ya da mural ya da sokak sanatı, ne ifade ediyor? Bu noktada ayrışmalar yaşandığını biliyoruz, azımsanamayacak kadar büyük bir kısım sokak sanatını “vandallık” olarak tanımlıyor. Sen sokak sanatını nasıl tanımlarsın? İnsanlar neden sokaklarda bir dışavurum gerçekleştirir, bunun sebebi nedir?
 
Şimdi hepsinin bir kelime anlamı var. Ben bu anlamlara çok takılmıyorum, kelime anlamına baktığımız zaman ben de vandal oluyorum, grafitici oluyorum, sokak sanatçısı oluyorum. Genel olarak sokak sanatı olarak yorumlamayı tercih ediyorum. Ben hepsinden bir bütünüm, ortaya da yaptığım işler çıkıyor. İki yıl önceki cevaplarımla şu anki cevaplarım çelişiyor olabilir ama zamanla değişiyoruz. 
 
İnsan kendisini sokak dışında nerede dışa vurabilecek ki? Evinde yapsan kendi kendine. Tüm toplumların gerçekten bir şeyleri dışa vurmaya ihtiyacı var, o kadar kapalı bir sistemde yetişiyoruz ki… Bunu dini, cinsiyet, eşitlik… Toplum vicdana baskı yapıyor ve en sonunda bu kapalılık patlıyor. İlla mükemmel veya kusursuz olma çabasını ben anlayamıyorum. İnsanlar özgürce, ne istiyorlarsa onu yapsınlar. Hayatımızda çok az şeyde özgürüz, toplum olarak da özgür olabileceğimiz alanları da daha çok daraltıyoruz. Bu kadar çok kuralın içinde yaşarken, biraz rahatlamak, denemek gerek.

Yaptığın duvar resimlerinde çoğunlukla kadın figürü kullanıyorsun. Neden cinsiyetsiz bir figür değil de özellikle “kadın”?
 
Başladığım noktada estetik algıyı fazla taşıdığımı düşünüyorum. Bir yandan da topluma vermek istediğim mesajda, kendi dertlerimden bir eser üretiyordum. Duvar resmine baktığında acaba neden orada kuş var, neden saçı mavi gibi sorulardan pek çok anlam çıkartılabilir. Benim içinse şöyleydi, evimde bir defter vardı, hala da var. Hislerimi en basit haliyle, tek kelimeyle yazarım. Örneğin yara. 1 ay sonra bakarım, hala orada olabilir o zaman dönüp o histen ne çıkarabileceğimi sorarım kendime. O dönemde de kadına bakış çok önemliydi benim için. Sokağa bakıyordum, hayvan temalı duvar resimleri çoktu. Bir portreyle bütün bu hisleri anlatabilir miyim diye merak ediyordum, topluma kabullendirmek istediğim mesajlar vardı. Cinsiyetsiz portreler de olabilir, bence bazıları da cinsiyetsiz ama… Bunu da sokakta, duvarları boyarken estetik kaygısı güderek yaptım. Bazılarını estetik kaygılarla yaptım bazıları değil. Bir amca vardı, rast gele çizim yaparken çıkıp utanmıyor musun diye sormuştu, o an bir baktım değişik şeyler çiziyorum. O an dedim kadın çizmeye devam edeyim, çoluğu çocuğu korkutmayayım.

Aybars, bir konuşmanda şu cümleyi kuruyorsun, “Ben, yaptığım sanatı herkesin görmesini istiyorum, görünür olmasını istiyorum.”. Yaptığın sanatın herkes tarafından görülmesi ya da görünür olmak senin için ne ifade ediyor?
 
Aslında orada kastettiğim şuydu. Dönem dönem yaptığım işleri durup izlediğim oldu. Belki kızacaklar ama bazı durumlarda sokaktaki teyzenin yorumu bir küratörün yorumundan daha değerli oldu. Öyle yorumlar aldım ki ben bile eseri yaparken düşünmemiş oluyordum. Tabii kötü yorumlar aldığım da oldu… Görünür olmanın hem hiç önemi yok hem de çok önemli. Toplumda şuna inanıyorum, sokak insan psikolojisini bence çok etkiliyor. Günümüzde bir yürüyüşe çıkmak, sokakta var olmak, sokakta yürürken duvar yazılarını okumak değişik hisler yaratabiliyor. Eh, bunların arasında birkaç resim görmek benim görünürlükten kastettiğim şey. Ben görünür olayım, takipçilerim çoğalsın değil, resimler görünür olsun. Elbette ben görünürlük kazanmak isterim çünkü daha çok sokak boyamak istiyorum. Bence sokak toplumun aynasıdır tıpkı sosyal medyanın olduğu gibi. Sokakta çirkinlik mi görüyorsun, sosyal medyada kirlilik mi var… Dönüp topluma bakmamız lazım.

aybarsyucel.com
Yaptığın resimlerin her birinin bir alt metni var mı, yoksa rast gele ya da deneysel ilerlettiğin bir süreçten de bahsedebilir miyiz?
 
Tabii ki. Sokakta seçtiğim kimlik bile değişime açık, tamamen benimle alakalı. Ağırlıklı olarak portreler ama dönem dönem 15-20 sokakta, karanlık, bakıldığında bir şeye benzetilemeyecek kadar deneysel çalışmalarım var. Bazı yerlerde tamamen deneysel ilerlediğim, şuraya şunu çizsem nasıl olur diye düşünüp yaptığım eserlerde var. Sokakta başlayan, şu an markaya dönüştürmeye çalıştığım işlerim var. Sadece sokakta spreyle değil, evde suluboyayla, akrilikle çalıştığım eserlerimde var. Evde duvar boyam var, bununla çalışayım dediğim de oluyor. Ben “evimde her malzemem var, hadi yapayım” gibi değil, elimde şu malzeme var hadi bunu yapayım dercesine çalışıyorum. Hatta bazen arka planlarınız pembe olmasa mavi olsa gibi bir yorum almıştım, mavi boyam yoktu. Kartpostal kültürünü de çok severim, bunları da çalıştım. Örneğin bir insana gidip seni seviyorum diyemezdim ama kartpostalın arkasına yazar verirdim. Sonra büyüdüm, yılbaşına yakın bir dönemde çocukluğuma bir özlem duyup, çocukken yaşadıklarımı çizmeye başladım. Suluboyayla, tatlı bir seri çıktı ortaya. Normalde yaptıklarımdan çok daha farklı oldu, hikayelerimi çizmeye başladım. Sonra hepsini alıp tarattım, dijitalde oynadım ve kartpostal yapıp arkalarına yazı yazmaya başladım. Mesela çocukken daldığım kiraz ağacını çizip toplumsal bir soruya dönüştürdüm, bunları zarfa koyup sokağa bırakmaya başladım. Ya da sosyal medyadan talep almaya başladım, bir kilo köpek maması alın göndereyim gibi cevaplar verdim, bir süre boyunca buraya yöneldim. Talep artınca işin içinden çıkamayıp bir yandan sticker, bir yandan duvar resmi, bir yandan da kartpostal yaptım. Eh, bir yandan da yaşıyoruz ve işe ihtiyacımız var. Bazen belediyelerle, otellerle, kafelerle iş birliği yapıp çalışıyoruz ama açıkça söyleyebilirim ki o dönem bundan tiksindim. Yaşadığımız coğrafyada iş ve hobin birleşince, toplumda istenen parçalara uymayabiliyorsun. Buna evrilince, yaptığın işten soğuma noktasına gelebiliyorsun. Ben de para kazandığım noktayı duvardan çekip, başka işler yapmaya başladım. Mesela asla tablo yapacağımı düşünmemiştim ama tablo yapıyorum. 
 
Muralların için genellikle köyleri tercih ediyorsun, hatta geçenlerde Afrika’ya gidip duvar resmi yapmıştın. Özellikle, bölgenin çocuklarıyla iletişim halinde olduğunu ve onların da eline bir sprey vererek duvara müdahale ettirdiğini görüyorum. Bu noktada seni en çok zorlayan şey neydi, ya da aklından çıkmayan bir anın var mı? 
 
Parça parça ele alayım. Son birkaç yılda aslında bunu projelendirmek istiyordum, belki proje yapan biriyle çalışabilirim. Bir şeyler yapıyorsun ama bunu nasıl işlemen gerektiğini bilmiyorsun, çünkü ben bunu öğrenmedim. Örneğin gidip köy boyuyorum, İstanbul’un duvar resimlerine aşinalığı var. Eskişehir de artık böyle bir yapıya erişti. Benim İstanbul’da üç ya da dört işimi görürsünüz ya da görmezsiniz, bunun nedeni de şu: Zaten İstanbul’da bunu yapan var. Yapabilirdim, bir dönem bunu yapabilecek enerji, güç ve maddiyata sahiptim ama yapmamayı seçtim. Neden köy? Köyde bir insan sanatla ne kadar iç içe geçebilir? Köylerden kaç insan galeriye, elbette galeri sanatın var olduğu tek yerse, gidip ziyaret edebilir? Ben bunu merak ediyorum. Sanat olgusunun günümüzdeki yerini çok merak ediyorum, illa bir galeride ya da adının sonunda modern olan bir yer mi olması gerekiyor? Yaptığım şeye sanat demiyorum, onların yaptığı şeye de sanat demiyorum. Kelimelerle aram çok iyi değil ama köye gitme sebebim biraz merak biraz şehrin bana yaşattığı değersizlik hissi… Tek bir sebeple yola çıkmadım, köy fikri pandemiden önce kafamdaydı, köy köy gezeyim duvar resmi yapayım. O dönemde bazı işlerden biriktirdiğim param vardı, karavan alıp gezmek istemiştim ama tabii o öyle olmadı. İşlerimi yaparken insanlara anlatmak, resimle tanıştırmak, beraber yapmak benim için önemliydi. Sprey çok vermemeye çalışıyorum ama merak eden için yapmaya çalışıyorum. Fırçayı eline alsın, boyayla tanışsın, kaç kere olabilecek şeyler bunlar? Sonra “ya bir çocuk gelmişti şurayı da beraber boyadık” demesi gibi bir hayalim vardı. Karavan olmadı, olsun diye tablo yapıyorum. Her neyse… Bunun kör noktası da böyle bir birikimle oldu, karışık ve çok nedenli bir süreçti. Şu an 30’dan fazla köy oldu, bazen merkezde bazen köy okulunda.
 
Köyde işler hem basit hem zor. Eğer köylü inat ettiyse çok zor, bazı köylerde kovalandığım bile oldu. Bastonuyla git buradan diyenler oldu, şaşırmıyorsun tabii. İyi ki geldin diyen de var, kalacak yerin var mı diye sorup evini açanın yanında Allah belanı versin diyen de oluyor. Bu noktada şehirli ve köylü arasında çok da bir fark yok.
Senin kendi imkanlarınla sanatını icra ettiğini biliyorum. Bence insanlar bu noktada şunu merak ediyorlar, “Bu sanatçılar nasıl para kazanıyor, neden 09.00-18.00 bir işte çalışmak yerine tabiri caizse ‘sürünmeyi’ tercih ediyorlar?”. Bu konuda ne demek istersin?
 
 
Yer yer 9-6 çalışsaymışım dediğim oluyor. Çıktığım noktayla geldiğim nokta farklı tabii. Bazı şeyleri hiç düşünmeden, atlayarak karar vermişim. Ben de merak ediyorum, spreyle çalışıyorum tamam maske var ama zehirle çalışıyorum bir noktada. Bunu 20’li yaşlarımda yaptım ama şimdi 30’larımın ortasındayım. Sağlık olarak bazı şeyleri fark etmeye başladım, bu gücü ne kadar koruyabilirim? Gelecek olarak seçtiğim yol beni bu toplumda nereye götürecek? Avrupa’daki sanatçıların ya da Asya ve Afrika’dakilerin farklı koşulları var. Sigorta biçimleri bile farklı. Yıpranma payı denir ya hani, ben bunu niye düşünmek zorundayım diye de isyan ettiğim oldu. Ama burada yaşamayı seçtiysem bunu düşünmek zorundayım, bu yüzden 9-6 çalışmayı düşündüğüm oldu. Ara sektörde olanlar için hep zorlu bir yol bu. Aradasın, bir yerden çözüm de bulamıyorsun. Sanatçılar var, galeriler var, bir yerden rotalar çiziliyor ama çizilmeyenler de var. Ne yapmam dediysem yapmaya başladım, örneğin tablo yapıyorum.
 
Bunu birçok şeye bağlayabiliriz aslında. Kimisi sen de sürünmeyeceksen kim sürünecek der sanki sanatçılar yaşarken insan gibi yaşamasınlar fikrini savunmalıymışız gibi. Geneli öyle mi? Bununla alakalı çok güzel yazılar da görüyorum. Bazıları sürünmüyor, sosyal medyadan görebiliyor ama çok değerli olması gereken sokak sanatçıları, değerlerine paha biçilemez insanlar var. Bu insanların para kazanması lazım ama bakıyoruz burada bir problem var. Bunu sadece toplum ya da devlet çözemez, bu ciddi sıkıntının çözülmesi gerekiyor ama netleştirmemiz gereken kısım şu: Bir toplum sanatsız olamaz. Toplumdaki her sanat dalını 1 haftalığına bile yok etsek toplum kafayı yer. Her şeyin içinden sanatı çıkardığında hiçbir şey oluyor, sanat her şeyle iç içe geçmiş durumda ama sanatçılar umursanmıyor. Bu noktada da sanatçı derin sorgulamalar içine giriyor.

aybarsyucel.com
Son olarak, bu işe yeni başlayanlara ya da cesaret edemeyip başlayamayanlara ne söylemek istersin? 
 
Keşke üniversiteler eğitim süreçlerini daha açık bir şekilde dile getirse. Üniversitedeyken hepimiz hayalperest oluyoruz, keşke üniversite bana ara eleman olduğumu dikte etseydi. Hayat pişmanlıklarımı anlatmıyorum, ben hatalarımdan mutluyum ama üniversite sana bazı yollar anlatıp neyi nasıl yapman gerektiğini anlatıyor. Burada da benim tüm hayatım bu mu diyorsun, tek seçeneğim galeriye gitmek mi? Başka bir alternatifim yok mu bunu bilmek lazım. İnsan kılı kırk yararak bir şey buluyor ama bulduğun şey de noksan oluyor. Belki de bazı bölümlerle bazı şeyleri eşleştirmek gerekiyor, mesela Güzel Sanatlar’da okuyorsan pazarlama eğitimi de alman gerekiyor. Belki de işin "çizimimi geliştireyim, çalışımı düzelteyim" noktasındasındır, tamam ama günde 10 saat çalışıyorsun ama pazarlamayı bilmezsen bunu yapamazsın. Öğüt olarak nitelendirmeyelim ama bazı şeylere gerçekçi bakmamız gerekiyor, sen bakmazsan hayallerde kalıyorsun. Eğer diğer şeyler eksikse neyi ne kadar iyi yaptığın bu toplumda çok önemli değil.
©2022 Beyhan&Beyhan Business Solutions Tüm Hakları Saklıdır
Yukarı Kaydır
BUNU OKUMAK İSTER MİSİN?