Pexels
WELLNESS

Obsesif Kompulsif Bozuklukta İçgörünün Varlığı ve Yokluğu

14 Tem 2023

Obsesif kompulsif bozukluk, yaşayan kişilerin yaşamını oldukça zor hale getiren bir ruhsal durumdur. Ciddi semptomları bulunan bu bozuklukta bireyin uzman kişilerden alacağı destek çok önemlidir. Ancak destek almak için bireyin kendi ruhsallığına dair bir farkındalığa sahip olması gerekir. İçgörü olarak adlandırılan bu farkındalığın obsesif kompulsif bozukluk hastalarında var olup olmadığına dair farklı görüşler ve araştırmalar bulunur.

Pexels
Obsesif kompulsif bozukluk günümüzde sıklıkla görülen bir durumdur. Obsesyon bireyin sahip olduğu tekrarlayıcı ve rahatsızlık veren düşüncedir. Kompulsiyon ise bu düşüncenin verdiği rahatsızlıktan kurtulmak için yapılan eylemdir. Hastaların kontrol edemedikleri ve saplantı haline gelebilen bu düşünceler yaşamlarını büyük ölçüde zorlaştırabilir. Obsesif kompulsif bozukluk ve tedavi süreçleriyle ilgili çok sayıda araştırma yapılmıştır. Yapılan araştırmaların odak noktalarından biri de içgörüdür. Burada içgörü ile kastedilen kişinin kendi ruhsallığıyla ilgili bilgi sahibi olmasıdır. Obsesif kompulsif bozukluğa dair ilk araştırmalarda bu kişilerin hepsinin düşüncelerinin anlamsız olduğuna dair bir içgörüye sahip oldukları kabul edilmiştir. Ancak ilerleyen süreçte yapılan araştırmalar bireyin obsesif kompulsif bozukluğa sahip olmasına rağmen içgörüsü bulunmasının mümkün olduğunu gösterir.

Pexels
Obsesif kompulsif bozukluklarda içgörünün varlığı üzerine yıllardır süren tartışmalar bulunur. Psikanaliz tekniğini ortaya çıkaran kişi olan Freud, obsesif kompulsif bozukluğu nörotik bir bozukluk olarak değerlendirmiştir. Bir süre sonra obsesyonlara sahip bir hastasının aynı zamanda paranoid belirtiler gösterdiğine şahit olmuştur. Benzer gözlemleri bulunan Lewis 1936’da obsesyonlara sahip her hastanın bu obsesyonların gerçek dışı ve anlamsız olduğunu kabul etmeyebileceğini söyler. İlerleyen yıllarda farklı araştırmacılar da vaka analizleriyle benzer sonuçlara ulaşırlar. Kişiler her zaman içgörüye sahip değildirler ve obsesif düşüncelerinin doğruluğuna inanıyor olabilirler. Araştırmacılar bu tarz hastaları ''obsesif psikotikler” ya da “psikotik özellikleri olan OKB hastaları” olarak tanımlamışlardır.

Pexels
Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı olan DSM-IV’de obsesif kompulsif bozukluk tanısına yeni ibareler eklenmiştir. Bunun nedeni hastaların içgörüsünü anlamak üzere yapılan çalışmada elde edilen sonuçlardır. Yapılan araştırmaya katılan obsesif kompulsif bozukluk hastalarının %40’ı kompulsiyon davranışında bulunmadıkları durumlarda düşüncelerinin gerçeğe dönüşmeyeceğini belirtirler. %30’luk bir oran ise düşüncelerinin gerçekleşeceğinden emindirler. Sonuçlar yüksek oranda bir hasta grubunun içgörüsünün az olduğunu gösterdiğinden DSM-IV’ye ‘içgörüsü az olan’ ifadesi eklenir. Bundan önceki tanımlamalarda hastaların obsesyonlarının mantıksız ve gerçekleşmesi güç olduklarını kabul ettikleri belirtilmişti. Obsesif kompulsif bozukluk hastalarıyla yapılan detaylı çalışmalar içgörünün derecesinin zamana ve duruma göre de değişebildiğini gösterir. Genellikle birey, kendisinde kaygı yaratan nesne veya durumla karşılaştığında içgörüsü azalır.

Pexels
Obsesif kompulsif bozuklukla ilgili yapılan araştırmalar obsesyonlarla birlikte psikopatolojik bozukluk yaşayan hastaların içgörüsünün de daha az olduğunu gösterir. Şizofreni hastalarının da katıldığı bir çalışmada obsesif kompulsif bozukluk ve şizofreniye aynı anda sahip olan hastaların içgörüsünün az olduğu görülür. Bu kişilerin hastalık süreleri de sadece obsesif kompulsif bozukluğa sahip olan kişilere göre daha uzundur. Araştırmaların şaşırtıcı bir sonucu ise içgörüsü az olan obsesif kompulsif bozukluk hastalarının genellikle istifleme, biriktirme, tekrarlama belirtileri görülmesidir. İçgörü azlığı ya da yokluğu yaşayan obsesif kompulsif bozukluk hastaları depresyon ve anksiyete yaşamaya da daha meyillidirler. İçgörüsü az kişilerin hastalıkların daha şiddetli yaşadıkları, ilişki kurarken zorluk çektikleri ve işsizlikle mücadele ettikleri de görülür. 

Bahsettiğimiz araştırmaların sonuçları uzmanlara içgörünün varlığının ve yokluğunun tedavi aşamasında önemli bir değişken olduğunu düşündürmüştür. İçgörü oranı kişinin tedaviye dair motivasyonunu ve sağlayacağı uyumu da etkiler. Yapılan araştırmaların sonuçları içgörüsü az olan hastaların hem farmakolojik tedaviye hem de terapiye daha sık olumsuz cevap verdiklerini kanıtlar niteliktedir. Tüm bu çalışmalar obsesif kompulsif bozukluğa sahip bireylerin içgörü sahibi olduğu kanısını değiştirmiştir. Artık hastalara içgörü oranları dikkate alınarak yaklaşılmakta ve tedavi planları uygulanmaktadır. 
Bulut, S., Fıstıkcı, N., & Topçuoğlu, V. (2014). İçgörüsü Az Olan Obsesif Kompulsif Bozukluk. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar6(2), 126-141.
GIYNAŞ, F. F., KIZILKURT, Ö. K., GÜLEÇ, M. Y., & GÜLEÇ, H. (2016). İçgörüsü olan ve olmayan obsesif kompulsif bozukluk hastalarında kişilik örgütlenmesi. Cukurova Medical Journal44(1), 18-26.

©2022 Beyhan&Beyhan Business Solutions Tüm Hakları Saklıdır
Yukarı Kaydır
BUNU OKUMAK İSTER MİSİN?