Meredith Nicholson Bin Mumlu Ev Kitap İncelemesi

1900’lerin Amerika’sını ve o dönemin sınıf farklılıklarını muazzam bir üslupla tasvir eden Meredith Nicholson, dönemine göre oldukça radikal bir kurguyla okurunun karşısına çıkar. Günümüz insanlarının aşina olduğu birçok TV, sinema yapımında denk geldiği gerilim ve gizemi o dönemin şartlarında harika bir kurguyla yaratır. Eserde “ben” anlatıcısı kullanılır. Ve olay örgüsü birinci ağızdan baş karakterin sözleriyle aktarılır. Bu sayede okur da karakterle birlikte heyecana, gerilime ve gizeme kendini kaptırır. Başarılı bir senaryoda baş rol oyuncusu gibi yerini alan okur, kitabın sonuna dek gizemli olayların bir bir ortaya çıkışını karakterle birlikte şahit olur. 

Miras koşullarını büyük bir zevkle sözüm ona arkadaşı John Glenarm’a aktaran Pickering hiç de iyi niyetli bir tutumla yaklaşmadığını karşı tarafa belli eder. Şartlar çok katıdır ve Pickering bundan büyük bir zevk aldığını her fırsatta belli eder. Miras şartları John Glenarm’ın bir yıl boyunca hiçbir yere ayrılmamak koşulu ile Annandale’de bulunan Glenarm köşkünde yaşamasıdır. Glenarm’ın kalacağı köşk tam bin mumla aydınlatılan ve Orta Çağ özelliklerini taşıyan bir yapıdır.Hayatı boyunca hiçbir aidiyet hissetmeyen ve hiçbir yerde kalıcı olmayan John Glenarm için bu âdeta tutukluluk halidir. Mirasın ilginç şartlarından bir diğeri ise genç adamın diğer varis olan Marian Devereux ile hiçbir surette evlenmemesidir. Bu şartlar yerine getirilmezse bütün miras ilk şartta Marian Devereux’a o da olmazsa St. Agatha Okulu’na kalacaktır.