Altın
%
Dolar
%
Euro
%
Bitcoin
%
Eth
%
Önümüzdeki 5 gün boyunca
iStock
ZOOM

Haber Aynı Manşet Farklı: Biz Kime İnanacağız?

31 Mar 2023

Dijital habercilik nesli dahil herkesin; sokaklardan yahut filmlerden aşina olduğu o meşhur "Yazıyoooor, yazıyoooor" çığlığı, sürdürülebilir bir gelenek olsaydı şayet; muhtemelen "Yazıyorlar, yazıyorlar!" şeklinde bir dönüşüme uğrardı. Kısa pantolonlu, askılı ve yaşına komik kaçan şapkasıyla nereye koşacağını bilemezdi gazeteci çocuğumuz. Hatta belki tutuklanırdı muhalif basına yardım ve yataklıktan.

3 Bardak

Gazetelerin bakkal, büfe ve alakalı mağazalarda satılması sistemi bu bağlamda sağlıklı oldu bana kalırsa. Böylece bakkallarda toz şekerin, mercimeğin ve paketli bisküvilerin arasında; büfelerde sakızın ve şekerin, mağazalarda ise liberalizmin 'özgürlüğü' arasında eridi gitti illegal manşetler. Daha doğrusu, tıpkı onlara benzediler. E biraz da değersizleştiler haliyle. Direnen manşetler için tarife biraz değişti, mercimek gibi fırına verildiler; sakız gibi uzadılar, liberalizmin ikinci yüzünde paralandılar.

Ne kısa pantolonlu çocuk, ekmeğinin peşinden top peşinde koşar gibi koşarken; ne umursamaz büfe esnafı gazeteyi satarken, ne gazeteyi hem satıp hem okurunu fişleyen bakkalcı ticaretine bakarken elbette iktidar nazarında suçlu değildi. (Okuyucular hakkında emin değilim) Bu işin espri tarafı tabi. Ancak sadece 'burası' espri tarafı. Az sonra kaleme alacaklarımız, 'şaka gibi olmakla' birlikte son derece gerçek. Hepsi yaşanmış hikayelerden alıntı.

Ancak alıntılara başlamadan önce gazeteciliğin birkaç düğümünü çözmek, konuyu daha kolay algılamamızda yardımcı olabilir...

Yasama, yürütme ve yargının ardından gelen en mühim devlet organı olan basının maruz kaldığı istismarı görmemek mümkün değil. Ancak burada okları çevirmemiz gereken tek hedef 'antidemokratik iktidar' da değil. Sosyal medya kullanma yetisine ve bir akıllı telefona sahip olan herkesin soyunduğu gazetecilik, sanıldığı ve icra edildiği kadar basit bir meslek değil. Elbette bir olayı görüntüleyip paylaşabilmek, sözlü yahut yazılı bilgi aktarabilmek ve yorum yapabilmek oldukça kolay. Ancak bu saydıklarımız gazetecilik mesleğinin yalnızca yüzeyini kapsıyor. Her şeyden önce habercilik ilkelerine hakim olmayan hiç kimse, bir medya kurumu altında çalışıyor olsa dahi gazeteci değildir. Et kesen herkesin kasap, saç tarayan herkesin kuaför olmayışı gibi. Belli becerilere sahip olsalar dahi bu meslek çatısı altında bir unvan sahibi olamazlar.

Dolayısıyla, gerçek ve doğruluktan; adalet ve tarafsızlıktan uzak, bağımlı, insanlık ilkesini reddeden ve sorumluluk bilincinden yoksun her türlü habercilik örneği bizim için "İnanılmaması gereken haber" sıfatını taşır. Takdir edersiniz ki, bir haberin doğruluğunu teyit etmek, gerçekliğini tartmak gibi söz konusu kriterleri tespit etmek günümüz teknolojisinde pek zor sayılmaz. Öte yandan, zaten birçok gazete ve gazeteci, partizanlıklarını saklamadan açık seçik yaşıyor. Bu tip kurum ve kişilerin, objektif haber yapma olasılığını tartmanız, habercilik ilkeleri hakkındaki yeterliliklerine ilişkin yeterli bir cevap olacaktır.

Şimdi gelelim biz kime inanacağız sorusuna ve yazının başında bahsini ettiğimiz 'şaka gibi gerçeklere'.

CHP İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanvekili Sezgin Tanrıkulu “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” için bir rapor hazırlamıştı. Bu rapor aslında bir demokrasi katliamının bilançosunu ortaya koydu. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Örgütünün 2022 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke vardı. Türkiye listede kaçıncı sıraya kurulmuştur dersiniz? Buna da şükür; 149... 150 de olabilirdi. 180 de... Hatta 2021'de 153. sıradan girmiştik listeye. Rapora göre, ‘medyaya dönük baskılara karşı sivil toplum hareketinin gösterdiği mücadele sayesinde’ 4 basamak atladık. Bunun pratik karşılığı elbette şüpheli. Belki bizi takip eden 4 ülke, baskılarını artırarak bizi yukarılara taşıdı.

Dile kolay, 20 yılda 848 gazeteci tutuklandı Türkiye'de. Uğur Mumcu'nun öldürüldüğü ülke burası. Tabii ki bu sonuca şaşmamalı. Ancak şaşırmayacak olmak da kabullenileceği anlamına gelmiyor elbette. Bugün ülkede 62 mahkum gazeteci var. Kabullenilmemeli. Çünkü bu tutukluluk hali, bir demokrasi göstergesi. Hapishanelerin açık seçik profilleri, bir ülkenin adalet ve demokrasi sistemine ilişkin çok şeyi deşifre eder.

Rapora göre 1 Aralık itibariyle dünya genelinde 533 tutuklu gazeteci var. Bunun 62'sinin Türkiye'de sizin anlayacağınız. Dünyada zaten 208 ülke olduğunu hesaba katınca oranın ürkütücülüğü iyiden iyiye ortaya çıkıyor.

Çağdaş Gazeteciler Derneği Medya İzleme Komisyonu da “2022 Medya Raporu” başlıklı bir bilanço yayımladı. Burada meselenin hatları iyice netleşti. Raporun verileri şöyleydi:

"2022’de gazeteciler ve basın kuruluşlarına ilişkin en az 174 dava görüldü/duruşma yapıldı. Bu davalarda en az 263 gazeteci yargılandı. Bazı gazeteciler birden çok davada Hakim karşısına çıktı. Davalarda en az 40 gazeteciye hapis ya da para cezası verildi. Gazetecilere toplamda en az 92 yıl 11 ay 15 gün hapis, en az 317 bin 900 TL para cezası verildi.En az 24 gazeteci beraat etti. Bir yıl boyunca en az 33 gazeteci tutuklandı, en az 72 gazeteci gözaltına alındı. 61 gazeteci işini yaparken, özellikle toplumsal olaylarda saldırıya uğradı, engellendi. Saldırıların pek çoğunda gazeteciler gözaltına alındı. Gazeteciler, daha çok sosyal medya üzerinden tehdit edildi, hedef gösterildi."

RTÜK bir yılda Halk TV, Tele 1, KRT, Fox TV ve Flash Haber’e 54 kez ceza kesti. TGRT Haber, Beyaz TV, ATV, A Haber, Ülke TV, Kanal 7 ve TV24’e uygulanan ceza yaptırımlarının sayısı ise sadece 3'tü. 5 muhalif TV kanalına verilen 54 cezanın toplam tutarı, 17 milyon 335 bin lira, yandaş 8 TV kanalına verilen 4 cezanın toplamı 1 milyon 674 bin TL'ydi.

Şimdi soruyu tekrar edelim mi? Kime inanacağız? Tam olarak, bu medya adaletsizliğin karşısında durabilene elbette...
©2022 Beyhan&Beyhan Business Solutions Tüm Hakları Saklıdır
Yukarı Kaydır
BUNU OKUMAK İSTER MİSİN?