İLİŞKİLER / CİNSELLİK

Gülü Seven Dikenine Katlanmalı Mı?

04 Eki 2022

İlişkilerde en çok canımızı sıkan konu, sanırım karşımızdaki insanın bize ters özelliklerine “katlanmak” zorunda oluşumuz olabilir. Birini seviyorsak ve bu kişi yakındığımız birkaç özelliğe sahipse, o zaman herkesin ağzından aynı lafı duymamız mümkündür: “Gülü seven dikenine katlanır.” Biz de bugün, bu sözün üzerinde duracağız tabii ki. “Gülü seven gerçekten dikenine katlanmalı mı, nereye kadar katlanmalı, öyleyse dikenlerden kalan yaraları nasıl dezenfekte edeceğiz?” gibi çeşitli soruların derinliklerine ineceğiz beraber... Bakalım yazımızın sonunda hâlâ katlanmak isteyecek miyiz?

Nasıl bir insana âşık olduğumuzla alakalı hep “aşkın gözü kördür” söylemlerini duyarız. Hadi bunu geçtik, bu sefer de o insanla alakalı bir iki sıkıntıyı dile getirdiğimizde; bu sefer de söylemler bir nevi everilip “Eee, ne yapacaksın? Gülü seven dikenine katlanır!” hâline dönüşebiliyor. Nasılsa, burada bütün o everilip çevrilmeler bitebiliyor ve ilişkimizde bir nevi kabule dayalı yürütme evresine geçebiliyoruz. Aklımızdan “Doğru, seviyorum. Öyleyse katlanmalıyım.” gibi düşünceler geçiyor ve partnerimizi tolere etmeye başlıyoruz. 


Bunun bir noktaya kadar erdemli bir davranış olduğunu kabul etmek zorundayız. Sonuçta, her insanın kendine özgü az çok pürüz özellikleri bulunabilir. Hatta kendimizin bile değiştiremediği birçok dikenli özelliğimiz mevcut olabilir. Partnerimiz de bunları tolere ettiğinden, bizim de onun dikenlerini sevmemiz ve göz ardı etmemiz kabul edilebilir. Sonuçta insan sevince, bazen birinin kötü özelliklerini bile sevebilirken; bir yandan da o özellikleri görmemeye başlayabiliyor. 
 
Tabii bu laf sadece bu noktada bitse, her şey daha sağlıklı olabilirdi. Lâkin, çoğu ilişkide “katlanmanın” düzeyinin inanılmaz boyutlara ulaşabildiğini de ortaya koymak zorundayız maalesef.

Katlanmanın akıl almaz bir seviyeye ulaştığı ilişkilerin, odağının kaybolduğunu aşırı bir özgüvenle söyleyebiliriz sanırım. Çünkü inandığımız şey şudur: Aşk, katlanmak değildir.
 
Aşk; “katlanmaktan” çok, hoşgörüye dayanan bir duygudur bizce. Acı çekmenin hüküm sürdüğü değil, iki insanın arasındaki sevgi ve güven bağını temele alan bir yaklaşımdır. En sağlıklı ilişkiler de bize göre; sevginin ve güvenin ön plana çıktığı ve küçük olumsuzluklar konusunda, sağlıklı bir iletişimle uzlaşma yoluna gidilmekle oluşur. Anlayacağınız üzere; aşk bir katlanma yerine uzlaşmadır.

Katlanmak ise bambaşka bir kelimedir diyebiliriz. Hele hele dikenlere katlanmak... Belki küçük bir diken sorun olmayabilir ve anlayışla karşılanabilir. Ancak gülün dikenleriyle kaplı bir alana düştüğümüzü veya ellerimizle, sımsıkı bir şekilde dikenli bir gülü kavradığımızı düşünelim. Küçücük bir diken bile bizi yaralayıp kanımızın akmasına sebep oluyorken, bir sürü diken neye sebep olur kim bilir?

Aslında “Gülü seven dikenine katlanır.” sözü bu tarz tehlikeleri öngörerek söylenmiyor. Ancak bizim kızdığımız nokta, dolaylı yoldan bile olsa; toplum tarafından dayatılan saklı bir “katlanacaksın” yargısının oluşturulduğunu görmek oluyor. 
 
Gözlemlediğimiz kadarıyla; evli ve mutsuz çiftler, flört şiddeti yaşayanlar, artık aralarında doğru düzgün bir iletişim ve ilginin kalmadığı partnerler hep aynı noktada bağlanıyor: “Sevdim, en azından katlanır ve devam ederim.

Bu söylemde toplum, bize ilişkilerimizi devam ettirmemize dair baskı kurabiliyor. Nedense çoğu kritik zamanda, söylenilen deyim “inceldiği yerden kopsun” olmayabiliyor. Genelde inceldiği yerden kopsun diyen kişiler; ya artık katlanamayarak, bir karara varan bizler ya da bizi düşünen insanlar oluyor. Böyle üzücü bir toplum gerçekliğinde, çoğu ilişki de katlanma algısının yüklenmesiyle biteceği yerde bitmiyor. Bunun ne kadar acı verici bir durum olduğuna dair binlerce örnek sunabiliriz.
 
Toplumda partnerinden şiddet gören insanlar, bir nevi çocukları için katlanabiliyorlar. Hatta o insanlara “Severek evlendin, çocukların için göz ardı edersin.” bile denilebiliyor. Bu bize sevenin katlanması gereken bir durum olarak gözükmüyor doğrusu...

Başka bir örnekle; aralarında ilgi kalmamış, iletişim sorunları yaşayan basit bir evli çifti konu alabiliriz. Bu çiftlere söylenen şey de genel olarak “İçkisi yok, kumarı yok. İyi bir insan, ilişkine devam et.” oluyor. Mutsuz hayatına devam etmek zorunda olan kişiler için kimse boşanma dairesinin yolunu tarif etmiyor. 
 
Örneklerden de görüldüğü üzere, çoğu insan ilişkilerde katlanmanın boyutlarını anlayamayabiliyor. Hatta daha doğru ifade edersek; çoğu insan, nelerin önüne geçilemeyeceğinin bilincinde olmuyor. 

İlişkiyi yaşayan biziz ve neyin asla çözümü bulamayacağının az çok farkında olabilen de biziz. Eğer bir şeylerin çözüm bulamayacağını hissediyorsak ve bu hissimize rağmen, kendimizi kandırıyorsak; bu, “gülü seven dikenine katlanır” deyimi altında hoşnut olmadığımız yaşamımıza devam ettiğimiz anlamına gelir. Söyleme dayalı bir kabulle ilişkimizi zar zor devam ettirmek de bizce kendi öz değerimizi düşürdüğümüz bir durumdur. Böyle yaparak kendimize ve zamanımıza yazık ettiğimiz bir yola girmiş oluruz. Tabii bir yandan da, bu yoldan geri dönebileceğimiz tüm geçitleri de “katlanma” adı altında kapatmış oluruz.

Sonuç olarak demek istediğimiz şey; kimsenin kimseye katlanmak zorunda olmadığıdır. Aşk yüzünden hoş görü göstermek ve davranışları tolere etmek bir yere kadardır. Belirli bir seviyeden sonra, davranışların sizi artık tamamen yıprattığını hissettiğinizde bırakmak doğal bir davranıştır. O yüzden katlanma adı altında mutsuz ve huzursuz olmayı seçmemelisiniz. 

Bitirmeniz gerektiğini ortaya koyacak işaretler açık bir şekilde karşınızdaysa, hiçbir baskı altında kalmadan ilişkinizi bırakmayı seçmek sizin özgürlüğünüzdür. Sizin yerinize başkalarının karar vermesine izin vermeyerek, kendi mutluluğunuzu yaratmanızı öneririz. Zor olabilir, ancak hiçbir şey imkânsız değildir.
 
Mutlu bir ilişki yaşamanız ve dikensiz güllere rastlamanız dileğiyle...

©2022 Beyhan&Beyhan Business Solutions Tüm Hakları Saklıdır
Yukarı Kaydır
BUNU OKUMAK İSTER MİSİN?