T24
DOĞAL YAŞAM

Grinin Elli Tonu: Akbelen’de Neler Oluyor?

30 Tem 2023

Bir haftaya yakın süredir kalbimiz Muğla'nın Milas ilçesinde yer alan Akbelen’de atıyor. Akbelen’deki sarı çam ormanlarının kesilmesi, jandarmanın yoğun müdahalesi, Akbelen’de yaşayan köylülerin çaresizliği... Gelin hep beraber Akbelen’de neler oluyor hafızamızı tazeleyelim.

Gazete Duvar
Muğla İkizköy’de bulunan Akbelen Ormanı’nda, YK Enerji’nin elektrik üretim ihtiyacı için maden sahasını genişletmek için yapılan ağaç kesimine karşı Pazartesi gününden bu yana protestolar artarken, bölgede yıllar içinde yaşananlar da gün yüzüne tekrar çıktı. Linyit kömürü kullanarak elektrik üretimi gerçekleştiren Yeniköy Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret AŞ (YK Enerji) özelleştirme ihalesi sonunda 23 Aralık 2014’de 2,6 milyar dolar bedelle IC İçtaş ve Limak Enerji firmaları tarafından devralındı. Aralarında 15 km mesafe bulunan Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinin 1,050 MW kurulu gücü bulunuyor. Turistik Gökova koyuna nazır bulunan santraller tam kapasite üretim yaptıklarında ulusal elektrik tüketiminin %2 ila %2,5’ini karşılıyor. Akbelen Ormanı ise Yeniköy Kemerköy Termik Santrali’ne yakıt kaynağı sağlamak için YK Enerji’ye satılmış ve 740 dönümlük ormanda linyit madeni işletmesi açılmasına izin verilmişti. Muğla I. İdare Mahkemesi, Akbelen’de genişletilmek istenen kömür madeni sahasıyla ilgili verilen yürütmeyi durdurma kararını Aralık 2022’de kaldırmış, İzmir Bölge İdare Mahkemesi ise İkizköylülerin karara itirazını aynı ay reddetmişti.

24 Temmuz 2023’de ise ağaç kesimi başladı... Bölge halkının avukatları ağaç kesiminin geri dönüşü olman doğa tahribatına neden olacağını söyleyerek üçüncü kez yürütmeyi durdurma başvurusunda bulunsa da Muğla I. İdare Mahkemesi talebi bir kere daha reddetti. Aynı zamanda ağaç kesimiyle ilgili açıklamalarıyla gönüllere taht kuran (!) Türkiye Maden İşçileri Sendikası’nın dava konusuna dair beyanında, kesim işleminin bilgilendirme yazısı olması nedeniyle davaya konu edilemeyeceği belirtildi ve sendika, esasa ilişkin olarak “haksız ve hukuka aykırı açılan davanın” reddedilmesi gerektiğini beyan etti. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı da “On birinci kalkınma planında ve bakanlığın 2019-2023 stratejik planında linyit rezervlerinin çevre standartlarına uygun şekilde elektrik enerjisi kullanımının artırılması ve kamu elindeki linyit sahalarının elektrik üretimi suretiyle ekonomiye kazandırılması sağlanarak elektrik üretiminde ithal kaynaklara bağımlılığın azaltılması” hedeflendiği için haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddedilmesi gerektiği beyan edildi. İthal kaynaklara bağımlılığı azaltmak için alınabilecek onlarca çözüm içinde ilk çarenin orman yok etmek olması ise içler acısı bir tabloya işaret etti. Ülkenin kendi kendine yeten tarımını bitirmemiş, mercimeği dahi ithal eder hale gelmemişiz gibi “enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için” diye bir bahanenin sunulmasıyla adeta beynimizden vurulmuşa döndük. Açıkçası güzel coğrafyamız tarımı ve hayvancılığıyla ünlüyken ülkenin iki ana geçim kaynağı bitirilmemiş, buğday tarlalarıyla ünlü bir ülke buğdayı ithal eder hale getirilmemiş gibi bir ormanın kesilmesini daha mantıklı hale getirmek için kullanılan bahaneler hepimizi şoka uğrattı. Hatırlayalım, sevgili okuyucular, 20-30 yıl öncesine kadar bu ülkede masamıza koyduğumuz pek çok ürünü kendimiz üretip tüketirken geldiğimiz noktada soframıza koyduğumuz hangi ürün ülkede yetiştiriliyor? Yetiştirilse dahi kullanılan ilaçlardan, hormonlardan dolayı hangi ürünü gönül rahatlığıyla tüketebiliyoruz? Hiçbirini! Geldiğimiz nokta yeterince trajikomik değilmiş gibi yıllardır yok edilen ormanlarımızı, derelerimizi, göllerimizi hatırlayalım, orman yangınlarından sonra koruma altına alınması gereken, tekrar yeşertilmesi gereken hektarlarca alanları ve o alanlara bir anda dikilmeye başlanan otelleri hatırlayalım! Sanki göklerden inen yüce bir karar varmış gibi her doğa katliamından sonra ortamda beliriveren ve ihaleden ihaleye koşanları hatırlayalım!

Evrensel
Şimdi durup bir ülke düşünelim sevgili BOBOscope okuyucuları. Anayasal olsun uluslararası sözleşmeler olsun yönetmelikler olsun hepsi bir ülkenin ciğerleri olan ormanları korumak için madde madde kurallar yazmış olsun ve bu ülke orman yangınlarıyla ünlü Akdeniz coğrafyasının ortasında olsun. Bu ülkeyi düşündük mü? Hayalimizdeki bu ülkede herkesin canla başla ormanları koruması gerektiği bizce çok açık bir gerçektir. Ama gelin görün ki 1 haftadır yaşadığımız tüm olaylar ne yazık ki bahsettiğimiz çerçevede gerçekleşmiyor, Akbelen ormanında 300 ile 350 bin arası ağaç kesiliyor ve buna karşılık olarak “Bizim fidan ekme protokolümüz var 6 milyar fidan ekeceğiz.” deniyor... Elbette dikilen her bir fidan oldukça değerli, böyle bir protokolün varlığına da saygımız sonsuz fakat fidan dikmek için önce var olan ormanı yok etmemiz mi gerekir? “Kesiyoruz ama dikiyoruz” diye bir bahanenin yıllarca bu coğrafyaya hakim olmuş “çalıyor ama yapıyor” mantığından farklı gözükmediğini kabul etmemiz gerekir. Enerji üreten bir firmanın içinde alternatif enerji üretim yollarından haberi olan tek bir allahın kulu olup olmadığını normal vatandaş sahip olduğu kısıtlı bilgiyle sorabiliyorsa, firmaların içinde de aynı sorunun sorulmasını beklemek çok da mantıksız bir dilek değildir.  
Bir fidanın ağaç olması için gereken süre en az 20 yıl, sevgili okuyucular ve bir ağacın karbon emilimi takdir edersiniz ki bir fidandan kat be kat fazladır. Sağlıklı ağaçların kesilmesi en kibar şekliyle söylemek gerekse bile katliamdan başka bir şey değildir, her ne kadar ekonomik faaliyetler ve enerji ihtiyaçları gözetilerek bir hamlede bulunulsa dahi ağaçların kesilmesi hiçbir mantık çerçevesinde kabul edilemez. 946 günlük enerji ihtiyacının karşılanabilmesi için 180 yıllık ağaçların sanki çöpmüş gibi kesilip atılması ise en hafif tabiriyle doğal yaşam alanının yok edilmesi anlamına gelir. Sadece ağaçların yok edilmesine değil, bölgedeki canlıların evsiz bırakılmasın, faunanın bozulmasına ve bölge halkının yaşam koşullarının gerilemesine de işaret eder. Her ne kadar Bakanlık ve Maden İş haksız ve hukuki dayanaksız olarak görse de bilim insanlarının sunduğu ortak görüş ise başka yolların mevcut olduğunu gösterir zira santralin ürettiği elektrik anlık olarak 300 megawatt iken yok edilen 20 bin dönüm maden sahasının üzerine yapılacak bir güneş enerjisi tarlası anlık olarak sisteme 3 bin 300 megawatt elektrik enerjisi verebilir yani hem enerji sağlanır hem orman korunmuş olur. Normal bir vatandaş bu bilgiye sahipse Akbelen’de yaşanan trajedinin önlenebilmesi için farklı çözümler üretebilmek çok zor olmasa gerek... Ormanı dur durak bilmeden kesen, linyit olmazsa santral durur diyen şirketlerin, sendikaların ve bakanlıkların normal vatandaştan daha bilgili çalışanlarının olduğunu farz edersek, hiç kimsenin aklına “destekleyici” bir çözümün gelmemesi mümkün değil. İlk çaremiz ormanları kesmek olmamalı diyen bir tek insanın bile çalışmadığını düşünmek amiyane tabirle akıl tutulmasıdır, sevgili BOBOscope okuyucuları ve eğer tek bir insan bile “Biz ne yapıyoruz?” diye sormadıysa bu da vicdani tutulmadır.

Diken
Ancak mantıklı seçenekler dururken, seçilen yolun ağaç kesmek ve ağaç kesimini durdurmak için alana giden vatandaşlara jandarmanın yoğun bir şekilde müdahale etmesi olması hepimizi şaşırttı. Bunun üstüne 308 kurum bir araya gelerek Akbelen Ormanı’ndaki ablukanın kaldırılması ve kesim kararının durdurulması yönünde ortak bir açıklama yayınladı. Anayasal bir hak olan protesto hakkını kullanan vatandaşlara ve yaşam alanını korumaya çalışanlara karşı uygulanan orantısız kuvvet ve gözaltı kararlarına son verilmesi istendi. Akdeniz havzasının kontrol edilemeyen orman yangınlarıyla mücadele ettiği ve her geçen gün sıcak hava dalgalarının dayanılmaz hale geldiğinin bir kere daha altı çizilirken, ülkenin birçok bölgesinin aşırı hava olaylarının yarattığı kuraklık veya sel gibi afetlerle boğuştuğuna dikkat çekildi ve iklim kriziyle mücadele yolunun iklim değişikliğine katkı sağlamak olmadığı belirtildi. Ekosistemin korunması ve destekleyici çözümler bulunmasının elzem olduğunun altı çizilirken Akbelen’in korunması için çözümlere ihtiyaç duyulduğu vurgulandı.
Ne yazık ki bu çağrı yürütmeyi durdurma yolunda bir yankı uyandırmadı, sevgili BOBOscope okuyucuları. Akbelen Ormanı’nda her sabah 5.30 sularında başlayan kesim tüm hızıyla devam etti. Kolluk kuvvetleri, vatandaşların nöbet alanlarının etrafını sararken alana giriş çıkışa izin verilmedi ve diğer illerden desteğe gelenlere TOMA ile müdahale edildi. Gazetecilerin haber yapmasına fırsat verilmezken, kendisini ağaçlara bağlayan vatandaşlara orantısız kuvvet uygulandı. Kesim engel olmak isteyenlere tazyikli su ve biber gazı ile müdahale edilirken ağaç kesimi durdurulmadı. Bugün Hatay'da hala su yokken doğal yaşamını korumak isteyen vatandaşa sıkmak için bölgeye su üstüne su takviye edildi ve adeta düşmanla mücadele eder gibi bu vatanın kendi insanına saldırıldı. Bölge halkı suç işlemediklerini, doğal yaşam haklarını koruduklarını söyleyerek tepki gösterdi. Jandarma müdahalesi yüzünden bir kadın kafa travması geçirirken pek çok vatandaş çeşitli sağlık sorunları yaşadı, yaralandı veya tutuklandı. Gelinen noktada durdurma kararı gelecek gibi gözükmüyor, gelse dahi kesilen onlarca ağacın iklim krizine negatif etkisinin nasıl azaltılacağı sorusu ehemmiyetini koruyor. Vatandaşın kolunu kanadını kırmak, termik santrallerle bölge halkının sağlığını tehdit etmek, halkın geçim kaynaklarını elinden almak nasıl bir akıl tutulmasıdır sorusuna ise hala bir yanıt verilmedi. Ülkemiz her yıl yangınlarla mücadele ederken, kontrol altına alınamayan orman yangınları bu ülkenin kaderiyken, her sene taşıma suyla ormanları korumaya çalışırken sağlıklı bir ormanın göz göre göre yok edilmesi nasıl bir vicdana sığar sorusu ise adeta duyulmadı, vatandaşların isyanına yüz çevrildi ve vatandaşı korumakla görevli olan kolluk kuvvetleri yaşanan kıyımı korumaya aldı. Fakat aynı kolluk kuvvetleri sıcaktan bunaldıklarından henüz kesilmemiş ağaçların gölgesine sığınmaktan da geri durmadı! İnsanların kendi doğal yaşam alanlarını korumak zorunda kalması, canla başla mücadele etmesi, kesilmesin diye kendilerini ağaçlara bağlamaları hangi akla mantığa, hangi vicdana sığar? Güzel ülkemizde yıllardır yaşadığımız durum tam da bu, vatandaşlar yurdun dört bir yanında doğayı korumak için can güvenliklerini tehlikeye atıyorlar. Uzungöl direniyor, Akbelen direniyor, Salda direniyor... Öyle bir noktadayız ki direniş çağrısı yapılan kaç yer olduğunun sayısını hepimiz unuttuk! Ekonomik çıkarlar uğrunda harcanan zenginliklerin listesi gün geçtikçe kabarırken ve bu mahkeme kararlarıyla desteklenirken yeşil ve mavi renkleriyle dolup taşan ülkemiz grinin elli tonuna dönüverdi. Grinin Elli Tonu’nda Anastasia Steele en azından mutluydu, bizler ise hiç mutlu değiliz!

Gazete Duvar
Bir yurdu sevmek nesini sevmektir sevgili BOBOscope okuyucuları? Bizce önce tarihini bilmek ve sahiplenmektir. Reddetmeden, ayrım yapmadan veya resmi tarihlere bağlamadan... Efes’ten Kapadokya’ya, Pontus’tan İstanbul’a, Ankara’dan Van’a, Fatih’ten Hititlere kadar... Anadolu üzerinde kim yaşamışsa, Anadolu’nun geniş kültür mozaiğine kim katkı yapmışsa hepsini sevmektir. Öyle “favori” kısmını değil ya da güncel dönemde kim revaçtaysa onu değil... Osmanlı sevilmezken Türklüğe övgüler düzmek değil veya “Osmanlı in Cumhuriyet out” iken bu ülkenin kurucularına ağız dolusu sövmek değil. Kültür/Tarih turizmi yapar gibi değil, bu coğrafyanın bir kısmını baş tacı diğer kısmını çöp ederek değil... Zonguldak’ın kömürüne, Salda’nın gölüne, Karadeniz’in dalgasına, İspir'in meşesine, Antalya'nın çiğdemine yani bu ülkenin altında üstüne ne varsa hepsini sevmek ve yaşayan her şeyi sahiplenip korumaktır. Bağrına kazma kürek vurmak değildir bir ülkeyi sevmek, bir kısmına göz koyup diğer kısmına yüz çevirmek değildir. Ayrım gözetmeksizin hepsi bizimdir diyebilmektir bir ülkeyi sevmek ve korumak. Akbelen’li köylünün jandarmaya “Sen vatanını koruyacaksın, sen bizim için buradasın. Yapma oğlum, ne olursun.” diye seslenişini duymaktır bir ülkeyi sevmek. Kesilmiş ağaca sarılıp ağlayan kadının gözyaşlarını paylaşmaktır, yanlış bir iş yapılıyorsa o işi eleştirebilmektir. Bir ülkeyi sevmek sağlıklı bir orman kesilirken yapmayın diyebilmektir. Kendini göstermek için alana gidip fotoğraf çektirdikten sonra arabaya geri dönmek, bu davanın hukuki gerçekliği yoktur demek, ülkenin canla başla korunması gereken doğal zenginliklerini düşmanmış gibi yok etmek... Bu yurdu sevmek değildir.
©2022 Beyhan&Beyhan Business Solutions Tüm Hakları Saklıdır
Yukarı Kaydır
BUNU OKUMAK İSTER MİSİN?