Erkeklerin ve Kadınların Yaşlanma Süreçleri Farklı Mı?
14 Ara 2022
Meyve sinekleri üzerinde yapılan bazı araştırmalar, cinsiyet ile yaşlanma karşıtı rapamisine verilen tepkiler arasındaki ilişkiyi ortaya koyuyor. Hangi cins, nasıl bir yaşlanma süreci geçiriyor?
Öncelikle hormonlardan yola çıkalım. Kadınlarda birincil hormonun östrojen ve erkeklerde birincil hormonun testosteron olduğu iyi biliniyor ve hem erkekler hem de kadınlar her iki hormonu da taşıyor. Sadece kadınlar daha fazla östrojen, erkekler ise daha fazla testosteron salgılıyor. Yaşlanma söz konusu olduğunda, kadınların östrojen hormonu seviyeleri, erkeklerin testosteron hormonu seviyelerinden çok daha erken yaşlarda ve çok daha hızlı düşmeye başlıyor. Hormon seviyelerindeki bu hızlı düşüş, erkeklerin kadınlardan çok daha yavaş yaşlanmasını sağlıyor. Kadınların östrojen seviyeleri 40 veya 50 yaşlarında düşmeye başlarken, erkeklerin testosteron seviyeleri 55 veya 60 yaşlarına kadar düşmeye neredeyse hiç başlamıyor.
pexels
Cilt tipleri ele alındığında ise yaşlanma belirtileri açısından, erkekler açık ara bir avantaj sahibi oluyor. Bir erkeğin daha yüksek testosteron seviyeleri, cildinin bir kadının cildinden yaklaşık %25 daha kalın olmasına yol açıyor. Erkekte var olan bu daha kalın cilt aynı zamanda daha fazla kollajen, elastin ve sebum (yağ) üretmesine sebep oluyor. Tüm bunlar erkeklerin sıkı, parlak, sağlıklı ve genç görünen cildinin en önemli bileşenleri olduğu anlamını taşıyor. Testosteron ayrıca erkeklerde yüz kıllarının büyümesini uyarıp cildi güneşin ve hava kirleticilerinin zararlı etkilerinden korumaya yardımcı da olabiliyor. Yukarıda da belirtildiği üzere erkeklerin hormon seviyeleri, kadınların hormon seviyelerinin düşmesine göre daha geç ve daha yavaş düşüyor ve bu da kadınlarda kolajenin ve elastininin daha hızlı parçalanmasına neden olarak erken çizgilere, kırışıklıklara, cilt sarkmasına ve renk solmalarına yol açabiliyor.
pexels
Saçlarımız söz konusu olduğunda, erkekler genel olarak bir dezavantaj yaşıyor. Kadınlardan çok daha fazla ve kadınlardan çok daha hızlı bir şekilde saç kaybedebiliyorlar. Hem erkeklerin hem de kadınların yaşlandıkça bir miktar saçlarını ve saç kalınlıklarını kaybetmeleri doğal olsa da, erkekler genelde tamamen kellik yaşama eğilimindeyken, kadınlar sadece saçlarının tepesinde bir incelme yaşıyorlar. Tüm erkeklerin yaklaşık yarısı 50 yaşına geldiklerinde bir miktar saç dökülmesi yaşayıp yaklaşık %80'i 70 yaşına kadar erkek tipi kellik belirtileri gösteriyor.
pexels
Kadınların yaşlanma sürecinde erkeklere göre sahip oldukları bir diğer avantaj da ömürlerinin erkeklerden daha uzun olma eğiliminde olması görülebilir. Araştırmalara göre, ABD'de erkeklerin ortalama yaşam süresi 76,4 iken, kadınların ortalama yaşam süresi 81,2 olarak kaydediliyor. Kadınların neden erkeklerden daha uzun yaşadığına dair, kadınların stresi daha iyi yönetip idare edebilmesinden, daha düzenli sağlık kontrolleri yaptırmasına, kişisel bakımlarına özen göstermelerine ve erkeklerin kanserden daha yüksek ölüm oranları yaşamasına kadar pek çok farklı görüş bulunuyor.
pexels
Cinsiyetlerin arasındaki yaşlanma süreci farklarını aydınlatmak için çalışmalar devam ediyor. Araştırmacılar son zamanlarda, farklı cinsiyetler üzerindeki etkisini incelemek için erkek ve dişi meyve sineklerine yaşlanma karşıtı rapamisin veriyor. Rapamisin, normalde kanser tedavisinde ve organ nakillerinden sonra kullanılan bir hücre büyüme inhibitörü ve bağışıklık düzenleyicisi olarak biliniyor. Rapamisinin dişi sineklerde yaşam süresini uzattığını ve yaşa bağlı bağırsak patolojilerini yavaşlattığını, ancak erkeklerde olmadığını belirtiyorlar. Araştırmacılar, rapamisinin dişi bağırsak hücrelerinde otofajiyi (hücrenin atık imha süreci) arttırdığını gözlemliyorlar. Bununla birlikte, erkek bağırsak hücreleri, rapamisin tarafından daha fazla arttırılamayan otofaji aktivitesine sahip gibi görünüyor.
Araştırmanın kıdemli yazarı Linda Partridge, cinsiyetin yaşlanma karşıtı ilaçların etkinliği için belirleyici bir faktör olabileceğini söylüyor. Cinsiyete özgü ve tedavi edici ajanlara yanıtı belirleyen süreçleri anlamak, kişiselleştirilmiş tedavilerin gelişimini iyileştirebilir. Bilim yine bize ‘en iyiye evrilmek’ üzere ışık tutuyor.