Dişileştiremediklerimizden misiniz?

Toplum genelinde kadının şekline ve dış görünüşüne dair türlü algılar ve ne yazık ki baskılar olduğu yadsınamayacak bir gerçek. Kimisi kadının kendini “teşhir” ediyor olduğundan yakınırken kimisi kadının tanrı vergisi şaheser bedenini yanlış kullandığından ve olması gerektiği gibi gösteremediğinden yakınıyor. Bu iki durumun da iki uç örnek olduğunu düşünürsek, kadınlar bir duvardan diğer duvara savrulur misali, hangi algıya hizmet edeceğini şaşırıveriyor. Fakat zaten olayın kilit noktası burada baş gösteriyor ve biz kadınlar, bu algılara değil yalnızca kalbimizdeki algıya hizmet etmemiz gerektiğini kaçırıyoruz. Hal böyle olunca, büyük bir çoğunluğumuz toplumsal algılara hapsolup bedenini istemediği şekilde örterken, birçoğumuz ise toplumun uygun gördüğü güzellik algıları doğrultusunda dişileştikçe dişileşmeye çalışıyor. 

Onlardansınız ya da değilsiniz, burası şu an için çok mühim değil fakat toplum nezdinde dişileşmeyi reddedenlerin nasıl karakterler olduğuna dair öznel bir yaklaşım getirmek istiyorum izninizle. Kalıplara sığmayan ve sığmayı her daim reddeden kadınlardır onlar. Yalnızca ve yalnızca sevdiğini kendine yakıştıran, moda ya da popülerlik kisvesi altında sürüye hizmet etmeyi reddeden aykırılardır kendileri. Fikrimce özenilesi ve imrenilesi kadınlardır. Boyun eğmezler toplumsal normlara. Kimi saçını üçe vurdurur ve toplumun değimiyle “erkek” gibi gezer, kimi üstüne maskülen bir takım çeker ve tüm erkeklerden daha delikanlı çıkar sokaklara. En güzeli de kimseler umurunda olmaz onların, kim ne derse desin gölgelenmez o parıl parıl parlayan ışıkları. Öz güvenli, kendinden emin ve sağlam atarlar adımlarını. İstedikleri yerlerini örter istedikleri yerlerini açarlar ve hiçbir yargıya biat etmezler bu kadınlar.