SCOPE

Christopher Nolan’ın The Dark Knight Üçlemesinin Mitolojik Yorumu

17 Ara 2021

Bugün yine mitoloji esintileri taşıyan bir içerikle daha karşınızdayız sevgili BOBOscope okuyucuları. Bir süredir dünya mitolojisini yakından inceliyor ve sizleri de güçlü tanrı ve tanrıçaların yaşamlarına konuk ediyorduk bildiğiniz gibi. Bugün biraz daha farklı bir şey yapayım dedim ve günümüz hikayelerinden biriyle mitolojiyi karşı karşıya getirdim. Eğer siz de Christopher Nolan’ın Batman serisini bir de mitolojinin gözünden yorumlayayım derseniz, gelin hep birlikte detaylara geçelim.

3.5 Bardak

İzin verirseniz önce epik hikayenin genel özelliklerinden bahsetmekle başlayacağım ve ardından da The Dark Knight üçlemesinde bu türün özelliklerinin nasıl yer bulmuş olduğuna değineceğim. Bir epik şiir veya hikaye, güçlü bir kahramanın başından geçen ya da kendisinin sebep olduğu önemli tarihi olaylar hakkındaki uzun bir anlatıdır. Buna ek olarak, destanlar genellikle bir kültürün veya bir grup insanın toplumsal değerlerini somutlaştıran bir kahraman içerir. Tabii ki çoğu zaman önemli olayları, yani kahramanın temsil ettiği insanların ya da kültürün kaderini belirleyecek hayati öneme sahip olayları konu edinir. Kısacası gelecek, genellikle bu kahramanın eylemlerindeki başarıya bağlı olur. İşte ben de bu yazıda Batman'den bir kahraman, kötü adamlardan ise mitolojide geçen canavarlar olarak bahsedeceğim ve The Dark Knight üçlemesinin aslında Antik Yunan destan ve mitleri ile ne kadar da örtüştüğünü sizlere anlatmaya çalışacağım. 
Mitler, az önce de bahsettiğim gibi kahramanlar, savaşçılar, savaşlar, canavarlar ve onların birbirleriyle uzun yıllar süren hatta neredeyse hiç bitmeyen kavgalarını anlatan uzun hikayelerdir. Yani aslında bir grup insanın geçmişine, tarihine dair hikayeler anlatırlar; ancak bunu yaparken bazı kahramanların maceraları, ölümleri ve yeniden doğuşları ya da başarıları ve başarısızlıkları gibi önemli hikayeleri de anlatırlar. Mitlerde sıklıkla yer verilen bir diğer şey de canavarlar veya kısaca “kötüler” olup kahramanların yılmadan onlarla nasıl savaştığı olur. Hatta zaman zaman bu canavarların ne kadar güçlü olduklarına fazlasıyla vurgu yapılır ki kahramanların cesareti daha da fazla göze çarpsın ve ön planda olsun.

İşte bu anlamda The Dark Knight üçlemesi, mitolojik karakterlerle güçlü benzerlikler kurmayı başararak, bana göre daha önce hiç kimsenin bu denli başarılı bir şekilde gerçekleştiremediği bir şey yapıyor. Mitolojideki güçlü kahramanın sembolü olarak Batman’i; Ra's al Ghul, Joker ve Bane gibi tanrı kompleksleriyle ön plana çıkan kötü adamları önce yaratıyor, sonra çöküşlerini gösteriyor ve en sonunda da kahramanın yeniden doğuşunun uzun ve tutarlı bir hikayesini gözler önüne seriyor. Örneğin, serinin ikinci filmi olan The Dark Knight’ın sonunda, Batman’in Harvey Dent’in suçlarının sorumluluğunu üstlenmesine tanık oluyoruz. Bunu yaparak Bruce Wayne’in, Batman’in uzun çabalar sonucu oluşturulan adaletin kurtarıcısı ve Gotham'ın kahramanı gibi kahramanlık unvanlarını Harvey’ninkileri kurtarmak için feda ettiğini görüyoruz. Bu hareketle ikinci filmin sonunda bir nevi “öldürülen” kahramanımızın üçüncü filmde kötülere karşı savaşta yeniden doğuşuna tanıklık ediyoruz. 
Dilerseniz şimdi de mitolojik hikayelerin kahramanlarının özelliklerine biraz daha yakından bakalım ve Batman'i hem bir insan (Bruce Wayne) hem de bir süperkahraman (Batman) olarak mitolojik hikayelerin kahramanları yönünden inceleyelim. Mitolojik hikayelerde kahramanın, bir milletin ya da grubun kültürel değerlerini temsil eden ya da somutlaştıran bir persona olduğuna başta da değinmiştik. Antik Yunan mitolojisindeki örneklerin aksine, The Dark Knight üçlemesinde kahraman, bir tanrı ya da yarı tanrı olmamasına rağmen kahraman özelliklerinin pek çoğunu kendisinde toplamayı başarıyor. 

Bruce Wayne, Gotham halkının kendisine “Gotham'ın Prensi” demesinden de anladığımız üzere “soylu” bir aileden gelen asil bir karakter. Ailesinin katili ile konuştuktan sonra ise şehrinin ne kadar yozlaşmış olduğunun farkına varıyor ve sonra da şehrini bu yozlaşmadan kurtarmaya karar vererek harekete geçiyor ve bir yolculuğa çıkıyor. Yani onun karakter dönüşümüne yol açacak olan serüvene adımını atıyor ve yolculuğu tamamlandığında da değişmiş, bir kahraman olmuş olarak geri dönüyor. Kendisini, suçluların kalplerine korku salacak bir sembol, yani Batman karakterini yaratmaya adıyor. Onun bu kendini adayışı da bana göre mitolojik hikayelerdeki kahramanların başarıya giden yoldaki serüvenlerinin bir temsili oluyor. Ancak modern dünyada bir kahramanın tüm kötüleri yok etmesi kabul edilemiyor, bu nedenle de devlet kurumları arasında bir tür kargaşa ortaya çıkıyor, özellikle de Gotham Şehri Polis Departmanında. Böylece Batman, bu devlet kurumları tarafından Kara Şövalye olarak anılmaya başlanıyor.
Hikaye, tıpkı mitolojilerde olduğu gibi başka önemli büyük savaşçılara da yer veriyor: Alfred, Komiser Gordon ve Cat Woman gibi. Öyle ki bu karakterler, yardımları ve kahramanın başarısına olan inançları nedeniyle bir bakıma Batman'in ekibi gibi karşımıza çıkıyorlar. Alfred her zaman Bruce'un (ve Batman'in) yanında duruyor ve onu başarıda da başarısızlıkta da destekliyor. Komiser Gordon, gerçek kimliğini bilmeden Batman ile birlikte çalışıyor. Hatta Gordon ve Batman arasında farklı türde bir bağ da var. Komiser Gordon, yozlaşmanın içindeki iyiliği temsil ediyor ve Bruce'a korkunç geçen çocukluğunda yardım ediyor. Öte yandan, Kedi Kadın’ın bir kahraman olarak Batman'den biraz daha farklı olduğunu söyleyebilirim. Çünkü o Batman’e göre daha kibirli ve bazen Gotham halkından çok kendini düşünen bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Ancak, sonunda o da bir dönüşüm sürecinden geçiyor ve Batman'e Bane'e karşı en tehlikeli ve korkunç savaşında yardım etmek ve onu desteklemek için geri dönüyor.

Kötü adamlar, Ra's al Ghul, Joker ve Bane ise modern dönemin canavarlarıdır. Yani mitolojilerdeki canavarlardan farklıdırlar ama günümüz dünyasının canavarları temsil eden kötü adamları olarak karşımıza çıkarlar. Mitolojik canavarlardan farklı olarak The Dark Knight üçlemesindeki kötü adamlar, kötülük yapmak veya yıkım getirmek için nedenleri olduğunu iddia ediyorlar. Hem Ra's al Ghul hem de Bane, Gotham halkının yozlaşmasına bir ceza olarak şehri yok etmeye çalışıyorlar. Bu da bana Yunan mitolojisinde tanrıların, bazen sebepsiz de görünse, insanları cezalandırmak için seller yarattığı ve şehirleri yok ettiği hikayeleri hatırlatıyor. Bu modern zaman hikayesinde de kötüler kendilerini asla suçlu olarak görmüyorlar, hatta tanrı kompleksine giriyor ve kendilerinin de tıpkı bir tanrı gibi kurtarıcı olduklarına inanıyorlar. Daha iyi bir açıklama için filmden şu diyaloğu örnek gösterebilirim:
Ra's Al Ghul: Gotham. Gotham'ın gözde oğlu olarak, suçun tam kalbinden vurmak için ideal bir konumda olacaksın.
Bruce Wayne: Nasıl?
Ra's Al Ghul: Gotham'ın zamanı geldi. Konstantinopolis veya ondan önceki Roma gibi, Gotham da acıların ve adaletsizliğin üreme alanı haline geldi. Bu nedenle artık kurtarılmanın da ötesinde ve ölmesine izin verilmeli.”
 

Kısaca toparlamak gerekirse, The Dark Knight üçlemesinin mitolojilerin konusu olan epik hikaye türüne harika bir örnek olduğunu düşünüyorum. Bir suçluyu infaz ederek adalete bağlılığını gösteren ve Ra's Al Ghul'un League of Shadows birliğine katılmayı reddeden Bruce Wayne, bir diğer deyişle Batman pek çok yönden harika bir kahraman örneği olarak karşımıza çıkarken; tanrıyı oynayan kötü karakterler de mitolojilerdeki kötülüklerin muhteşem bir yansıması oluyor. 
©2022 Beyhan&Beyhan Business Solutions Tüm Hakları Saklıdır
Yukarı Kaydır
BUNU OKUMAK İSTER MİSİN?