Captain America: Civil War: Ekip İkiye Bölünüyor!

Gelin önce, her zaman yaptığımız gibi filme dışarıdan bir göz atalım. 2016 yılında izleyicisi ile buluşan Captain America: Civil War filmi, Anthony ve Joe Russo kardeşlerin aksiyon ve heyecan dolu kadrajının beyaz perdeye yansıması olarak, biz Marvel severlerle buluşuyor. Aksiyon filmlerinin aranan yönetmenleri Russokardeşlerin muazzam perspektifi ile hayat bulan Captain America: Civil War, kadrajın önündeki son derece iddialı isimlerle bizleri daha da heyecanlandırıyor doğrusu. Bu isimler kim diye soracak olursanız, artık hafızalarımızın derinlerine kazınan o mükemmel isimlerden yine yeniden bahsetmenin sırası geldi. Bu filmde tüm kusursuzluğuyla arzı endam eden Steve Rogers’tan tutun belki de ailenin en yeni ve en genç üyesi Peter Parker’ı bir arada görmek pek mümkün sevgili okurlar. Bu iki ismin yanı sıra Black Widow, Hawkaye, Scarlett Witch, Vision, Falcon, IronMan, Winter Soldier, Ant-Man ve hatta Marvel severlerle ilk defa buluşan Black Panther’i izlemek son derece heyecan verici doğrusu. Kahramanların savaşına bizzat tanık olduğumuz film evrenine değinecek olursak, bu sefer konunun biraz farklı, e haliyle biraz da tatsız olduğunu söylemek durumundayım sevgili okurlar. Hadi öyleyse biz izleyicilerin dahi izlerken ikilemde kaldığı film evrenine daha yakından bakalım… 

Hadi biraz geçmiş Marvel filmlerini ve bu filmlerdeki mücadeleleri hatırlayalım. Büyük ve kanlı savaşların gerçekleştiği bölgelerde oluşan yıkımı ve hasarı göz önüne getirelim. Yerle bir olan yüksek binalar, etrafa saçılan ağır beton yığınları ve hem acı hem de gerçek bir şekilde talihsizce hayatını kaybeden binlerce insan…Tüm dünyayı hatta neredeyse tüm evreni koruma yolunda kendilerine bir bilinç edinen Avengers, neden oldukları bu korkunç yıkımlar ve talihsiz can kayıpları sonucunda politikanın güçlü otoritesi ile karşı karşıya kalıyor. Politik otorite, Avengers’ı takip edebileceği ve gerekirse bu yenilmez ekibe müdahale edebileceğibir sistemi grubun huzuruna sunuyor ve Avengers ekibi, tam bu noktada büyük bir fikir ayrılığı yaşayıp kutuplaşıyor. IronMan’in başında olduğu grup, politik otoritenin dayattığı sistemi kabul ederken, Captain America’nın başında olduğu grup ise kısıtlamayı kabul edecek evrakı imzalamayı reddederek, kahramanlar savaşını başlatmış oluyor. 

Hikayedeki iplerin koptuğu ana gelişme ise Steve Rogers’ın can dostu, HYDRA’nın korkunç silahı Winter Soldier yani Bucky isimli karakter sayesinde gerçekleşiyor. Zihni HYDRA’nın korkunç tahakkümü altındayken; kontrolsüz, itaatkar ve son derece cani bir şekilde davranan Bucky, bir şekilde yaşanan tüm terör eylemlerinin sorumlusu ilan ediliyor ve Steve Rogers, kendini dahi hatırlamayan arkadaşı Bucky için akıl almaz bir mücadele içerisine giriyor. Hem de kendi arkadaşlarıyla… 

 

Spider- Man ve Black Panther gibi aslında çok önceden bildiğimiz fakat Marvel sinematik evreninde ilk kez karşılaştığımız karakterlerle şenlenen kahramanlar savaşı, biz izleyicileri hem eğlendiren hem de tedirgin eden bir savaş sahnesini huzurlarımızı sunuyor. Birlikte devasa güçleri deviren ekibin, birbirine silah doğrulttuğunu görmek, biz Marvel severler için oldukça sıra dışı bir tecrübeyken, ekip arasındaki kuvvetli bağı, birbirleriyle savaş içerisindeyken görmek de ayrı bir haz veriyor doğrusu. Tabir-i caizse birbirine kıyamayan çünkü temelde sağlam dostluklar kuran ekip, farklı ideolojiler doğrultusunda ayrışırken, kendi aralarındaki arkadaşlığa dair oldukça zorlu bir sınava tabii tutuluyor doğrusu.

Bir arkadaşlık üçgenine dalış yaptığımız film evreninde birbirine çok güvenen, çok iyi anlaşamamalarına rağmen birbirine oldukça saygı duyan iki isim, Steve Rogers ve Tony Stark ilişkilerine dair zorlu anlar yaşıyor.  İkilinin arasına giren ve Rogers’ın en eski dostu olan Bucky Baners’ın yarattığı yıkımlarla yüzleşen kahramanlarımız, arkadaşlıkları adına oldukça zorlu birkaç hamle yapmak ve taraf seçmek durumunda kalıyor. Biz izleyiciler ise bu iki karakter arasında adeta bir pin-pon topu misali “O haklı. Hayır, hayır bu haklı!”edalarında mekik dokuyoruz.

Hiçbir galibiyetin fedakarlık yapmadan elde edilemeyeceğini oldukça radikal bir şekilde gözler önüne seren Captain America: Civil War, savaş denen şeyin hem mağlup olan hem de galip gelen için oldukça can acıtıcı sonuçlar doğurduğunu ve bundan kaçısın asla olmadığın son derece açık bir şekilde aktarıyor izleyiciye. Dört dörtlük bir prodüksiyon, son derece iddialı bir senaryo ve görmeyi, duymayı kısacası anlamayı bilen herkesin çok net anlayacağı bir alt metinle, bizleri gerçeklerin çok acı olduğunu ama acının da en büyük ilacının sevgi bağı olduğunu gösteriyor Captain America: Civil War. 

 

Hadi öyleyse biraz da filmi teknik açıdan ele alıp satırlarımızı sonlandıralım sevgili okurlar. Aksiyon ve maceranın dibine vuran Captain America: Civil War filmi, biz izleyicilere son derece keyifli, eşsiz bir görsel şölen sunuyor. Tıpkı yalnızca diğer Marvel filmlerinde görebileceğimiz gibi... Film boyunca boy gösteren Hollywood aktör ve aktrislerinin artık tam anlamıyla bütünleşmiş oldukları karakterlere hayat verişleri ise bu eşsiz görsel şölenin tuzu biberi oluyor ve biz izleyiciler, adeta gerçek bir dünyanın içinde, aksiyon dolu bir yolculuğa çıkıyoruz. Elbette ki Russo kardeşlerin payının çok yüksek olduğu bu tatmin seviyesi, kurulan olağanüstü mizansenle katbekat artıyor ve soluksuz takip edeceğimiz, 2 saat 28 dakikalık bir yapım bizleri kucaklıyor. 

 

Bizler de insanlar o kadar uğraşmış, emek vermiş ve ortaya harika bir iş koymuş diyerek, bu işin tadına neden yakından bakmıyoruz diye soruyor ve hala izlemediyseniz sizlere, Captain America: Civil War filmini izlemeniz konusunda ısrarcı olduğumuzu belirtiyoruz. Fantastik türü sevmemek bir bahane değil sevgili okurlar. Mühim olan görünenin arkasındaki asıl mesajı anlayabilmek. Ve bizce anlamamak imkansız… 

 

Şimdiden iyi seyirler…