İnsanlar ilerleyen zamanı, sürekli bir evrilmenin ve gelişmenin değişmez büyüsü ile ilişkilendirir. Aslında bu bir bakıma doğru diyebiliriz. Çünkü teknolojinin gelişmesi, yeniliklerin biçimlenmesi ve yaşantımızın evrilmesi akmakta olan zamanın getirileri olarak yorumlanabilir. Hal böyle olunca da içinde bulunduğumuz döneme ayak uydurmak ve anı yaşayabilmek için değişimin bir parçası olmak son derece gerekli bir unsur olarak ifade edilebilir. Peki ya da tüm bu süreci kabul etmez, hoş görmez ve hatta ona uyum sağlamayı reddedersek ne olur? Bu soruya karşılık gelecek bir söylemimiz var: Çağın gerisinde kalmak. Ancak kalmak mı yoksa durmak mı?