KÜLTÜR/SANAT

Bir Döneme Damgasını Vuran Oz Büyücüsü Filmi Hakkında Az Bilinen Gerçekler

26 Eki 2021

Gökkuşağının renkleriyle bezeli masallar diyarından kendi sepya dünyasına geri döndüğünde “There is no place like home!” der coşkuyla genç Dorothy, “Ev gibisi yok!” L. Frank Baum’un aynı adlı hikâyesinden beyaz perdeye uyarlanan 1939 yapımı Oz Büyücüsü filmi, sinema tarihinin en ikonik eserlerinden biri. O dönem altı Oscar adaylığı ve iki ödül kazanan yapım, ilk etapta sıradan bir çocuk masalı gibi görünse de alt metinde verdiği siyasi mesajlar ve yaptığı sistem eleştirisiyle masallıktan çıkıp bambaşka bir boyuta taşınıyor. Oz Büyücüsü’nün perde arkasında yaşananlar ise en az anlattığı hikâye kadar sıra dışı…

Film, Kansas’taki bir çiftlikte, halası ve amcasıyla renksiz, sıradan bir hayat yaşayan küçük Dorothy’nin çıkan bir fırtınayla birlikte kendini bambaşka bir dünyada bulmasıyla başlar. Bu yeni dünya rengarenktir, macera doludur ve Dorothy’nin hayatında sahip olmadığı bir canlılığa sahiptir. O yüzden sepya ile başlayan tonlar, bir anda gökkuşağı paletine dönüşür. Ve Dorothy, eve dönüş yolunu bulmak için yanında üç yoldaşı ve köpeğiyle Kötü Cadı’nın gazabından kaçarak Oz Büyücüsü’nü aramaya koyulur. Yani hikâyemiz, Dorothy’nin evini bulma hikâyesidir. 

Filmin başrol oyuncusu Judy Garland, o dönem henüz 16 yaşlarında bir genç kızdı. Dışarıdan bakıldığında bir peri masalını yaşıyormuş gibi görünse de aslında çalışma koşulları oldukça ağırdı. Genç yaşına rağmen kendisinden yaşça ve kariyerce kıdemli insanlardan daha önemli bir rolde olması, filmin diğer oyuncuları tarafından hoş karşılanmıyordu. Garland, çekimler sırasında erkek oyuncuların hem sözlü hem de fiziksel tacizine maruz kalmıştı. Oyuncular genç kızı sürekli aşağılıyor ve hakkında alkol kullandığı, kumar ve fuhuşa bulaştığı yönünde dedikodular çıkarıyorlardı. 

Dorothy’nin fiziksel görünüşü için de zorlu bir diyete sokulan Garland, uzunca bir süre sadece çorba, sigara ve kahve tüketerek beslendi. Buna ek olarak, iştahını kontrol altında tutmak için ilaç kullanıyordu.

Genç kızın bu zorlu dönemdeki tek arkadaşı, filmdeki baş düşmanı olan Kötü Cadı rolündeki Margaret Hamilton’dı. Film çekimleri sırasında Hamilton’ın da epey zor günler yaşadığını söyleyebiliriz; genç kadın çekilen bir sahne sırasında yanma tehlikesi atlatmıştı. Üstelik makyajı yüzünden haftalarca teni yeşil kalmış ve yanlışlıkla yuttuğu malzemeler yüzünden uzunca bir süre yemek yiyememişti.

Sadece o da değil, Teneke Adam’ı canlandıran ilk oyuncu Buddy Ebsen de yapılan ağır makyajdan dolayı zehirlenmiş ve rolü bırakmak zorunda kalmıştı. Bunun üzerine rolü devralan Jack Haley oldu -ki kendisinin de makyajdan dolayı göz enfeksiyonu geçirmişliği var.

Asbestten yaptıkları sahte kar efekti de oyuncuların can sağlığını tehlikeye atan unsurlardan biriydi. Gerçi o dönem asbestin zararları henüz bilinmiyordu ama oyuncuların bu setten canlı çıkmalarının bir mucize olduğunu söyleyebiliriz.

Korkak Aslan’ı canlandıran Bert Lahr’ın kostümü ise apayrı bir konuydu. Bu leş gibi kokan tüylü aslan kostümü hakikaten de aslan kürkünden yapılmıştı ve kostümü taşımak Lahr için gerçek bir eziyetti.

Beş ayrı yönetmen ve on ayrı senarist değiştiren film, yaklaşık 2,7 milyon dolarlık bir bütçeye sahipti. Ancak filmin gişesi ancak 3 milyon doları görebilmişti. Yani zarar etmesine ramak kalan ve ucu ucuna kendini kurtaran bir yapım oldu Oz Büyücüsü. Şansına, Oscar’da da ödülleri en büyük rakibi Rüzgar gibi Geçti’ye kaptırmış ve altı adaylıktan yalnızca ikisini kazanarak evine dönmüştü. 

Dorothy’nin köpeği Toto’nun da bu kaza ve belalardan nasibini aldığını söylersek, ne düşünürsünüz peki? Patisi kırılan küçük köpeğin iyileşmesi dört hafta aldı. Kendisinin Oz Büyücüsü filmindeki pek çok aktörden yüksek bir ücret aldığını da belirtelim.
©2022 Beyhan&Beyhan Business Solutions Tüm Hakları Saklıdır
Yukarı Kaydır
BUNU OKUMAK İSTER MİSİN?