ZOOM

Biliyorum Demek Bizi Cahilleştirir Mi?

06 Oca 2022

Bilginin bu kadar hızlı yayıldığı bir zamanda, bilmiyorum deme özgürlüğümüz ortadan kalkmış gibi duruyor. Hepimiz bir şeyler biliyor, bildiklerimizde, eğer istersek, bir akademisyen kadar derinleşebiliyor ve bildikçe daha da biliyoruz. Tabii, ne kadar bilirsek bilelim zaman çok hızlı aktığından bilgilerimizle zamanı kovalamaktan başka bir şey de yapamıyoruz. Gelin, bu yazımızda googlelayamayacağımız şeylerden bahsedelim biraz. Fazla bilmenin cehaletle sonuçlanacak kadar katı bir duvar örebileceğinden, aslında nasıl da hiçbir şey bilmediğimizden ve cahil olduğumuzdan…

1.5 Bardak

Sokrates Ne Demek İstiyor?

Sokrates, Sokrates’in Savunması kitabında da geçen şekilde ‘Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir’, diyor. Elbette, Sokrates kadar elegant bir zihne sahip filozof ile ‘hiçbir şey bilmemek’ cümlesini bile yan yana düşünemezdik. Fakat Sokrates bizim bunu düşünmemizi istiyor. Kullandığı bu deyim de tam olarak her düşünürü ters köşe eden cinsten. Sokrates, tabii ki bunu derken etrafta aylak aylak gezip üzüm yiyerek bir hayatı geçirmekten bahsetmiyor. Bilakis, öğrenmenin sonunun ve hatta başının da olmadığını savunuyor. Bu düşüncesi çerçevesinde aslında tek bir bilgi var. Bu bilgi de evrensel bilgi. Yani, evrenin her hücresi ve tabii ki insan olarak bizlerin de içinde olduğu tüm varlıklar aslında bu bilgiyi biliyor. Sokrates’e kalırsa, öğrenmiyoruz da muhtemelen hatırlıyoruz. Acaba tam olarak neyi hatırlamamız lazım?
Aynı Sokrates, ‘İnsan bildiğini öğrenir’ de diyor mesela. Bu da yukarıda anlattıklarımızla desteklenebilir. Sokrates’in düşüncesi, hepimizin özünü hatırladıkça öğrenebilmesi. Bir yerden de ‘bilgiye bağımlı’ kalmaması. Tek ‘bağlı’ olmamız gereken şey Sokrates’e göre hayatımızın felsefesi. Bu da derin ve ömür boyu bitmeyecek bir sorgudan geçebilir.

Biliyorum’ Dediğimizde Zihnimizde Neler Olur?

Bilgeliği olmayan bilgi çağımızın en büyük sıkıntılarından olabilir. Neden mi? Çünkü aslında bilginin sadece bir element olduğunu unutturur bize. Aynı bulutlar gibi geçici olabileceklerini, Dünya’nın dönüş hızının bile sadece sembol olduğunu… Birbiriyle birleşmeyen ve bizi bir doğrultuya sokmayan sadece kendi için olan bilgi adeta kendi başına bir organizma görevi görebilir. Bir süre sonra da bizim hayatımıza hizmet edemediği gibi, bizi hayatımızdan alıkoyabilir bile. Bilmediğimiz için kendimizi kötü hissetmek, bilgileri yarıştırmak… Bunu zihni bir yeme bozukluğu olarak bile görebiliriz. Bilgi obezitesi diyebilir miyiz acaba buna? Biliyorum dediğimiz zaman, zihnimiz söz konusu konuyu adeta paketleyip bir yere kaldırır.

Kapıyı kapatıp çıkarız adeta. ‘Ben biliyorum onu ya…’ dediğimizde. Fakat, anahtarı içeride unuttuğumuzu fark etmeyiz. Aslında her bilgi öğrenme yolunun bitki örtüsü gibi. Yolumuzu güzelleştirir, birbirleriyle birleşirler ve yolumuzdaki alleri (yol kenarı ağaçları) oluştururlar. Eğer bilgiyi özümüze ulaşmak için kullanmıyorsak, yolumuz yarıda kesilir. Oysa bilgi bize hizmet etmek zorundaydı değil mi? Biz hizmetçimizin hizmetçisi oluruz böyle böyle. Kavramlarımız da birbirine girer. Sahi, bilmek nasıl bizim önümüze bu kadar geçti acaba?
Ta milattan önce Sokrates, bilgiyi nasıl kendisine hizmet ettireceğini biliyordu. Sokak sokak gezerek bilginin en özüne, özütüne en içimize değen tarafına gidene kadar insanları sorgulamayı severdi. İnsanları kendileriyle yanıltırdı. Bilgilerini çarpıştırır. Sadeleşmelerini sağlardı. 21. yüzyılda biz, bunu ne kadar anlayabiliyoruz…? Yoksa Sokrates’i öldüren baldıran zehri, şu an bizi yaşatmayanla aynı şey mi?
©2022 Beyhan&Beyhan Business Solutions Tüm Hakları Saklıdır
Yukarı Kaydır
BUNU OKUMAK İSTER MİSİN?