Altın
%
Dolar
%
Euro
%
Bitcoin
%
Eth
%
Önümüzdeki 5 gün boyunca
BİYOGRAFİ

Avrupa’nın Kaderini Değiştiren Adam: Napolyon Bonapart

24 Şub 2022

Bir adam bütün Avrupa’nın kaderini değiştirebilir miydi? Güç, para, üstünlük tutkusuyla yanan genç bir askerin yaptıkları, Avrupa’yı hatta dünyayı etkileyecekti. Sokak arasındaki çete savaşlarından Afrika çöllerindeki meydan muhaberelerine gittiği her yerde ismini unutulmaz kılmayı başaran bir adam, film gibi bir hayat, yaşamış en büyük askeri dehalardan biri: Napolyon Bonopart.

5 Bardak

Babası, Cenova Cumhuriyeti’nin bir parçası olan Korsika’nın 1768’de Fransa yönetimine girmesinden sonra Fransız sarayının hizmetine girmiş ve Bounaparte ailesi, Fransızlar tarafından 1771’de soylu ilan edilmişti. Ailesi zengin değildi ancak babasının bağlantıları sayesinde Napolyon ve kardeşleri, Fransa’ya gitme ve burslu okuma imkanı elde etti. 1769 yılında Fransa’nın güneyindeki Korsika adasında doğan Napolyon Bonapart, annesinin sert ve disiplinli eğitimiyle geçen bir çocukluktan sonra, Fransa’ya okumaya gitti ve askeri okula yazıldı. Sekiz kardeşten ikincisi olan Napolyon, başarılı bir öğrenciydi. Kısa boyu nedeniyle ona savaşta nasıl at bineceğini soran bir arkadaşına ben savaş çıktığında ata binmeyeceğim, ben ata bindiğimde savaş çıkacak cevabını vermişti. Matematik ve geometriye olan ilgisini daha iyi değerlendirebilmek için topçu sınıfını tercih etti. Okul sırasında babasının ölümü ile geliri azalan Napolyon, iki yıllık okulu bir yılda bitirdi ve üsteğmen olarak göreve başladı.

1785 yılının Nisan ayında Valence'daki topçu alayına üsteğmen rütbesiyle katılmasının ardından, askerlik yaşamının ilk sekiz yılında sık sık uzun süreli izin alarak memleketi Korsika’ya gitti. Korsika’nın Fransa’ya karşı bağımsızlık mücadelesinin lideri Pasquale Paoli, Fransız Devrimi sırasında adaya dönüp bağımsızlık mücadelesini yeniden canlandırmıştı. Bir süre sonra tarihe adını yazdıracak olan bu adamın talihi dönmeye başladı. Çünkü Fransa, İngiltere’yle 7 yıldır aralıksız süren savaşı kaybetmiş, ekonomik çöküntüye uğramış, var olan kaynaklar ise soylular ve din adamları tarafından peyderpey tüketilmişti. Kısaca halk, açlıktan kırılıyordu. Durum o kadar kötüydü ki insanlar, fareleri yiyecek duruma gelmişti. 1789 yılında organize olan halkın büyük mücadelesi sonucu Fransız İhtilali patlak verdi. Yani Fransız Kraliyet yönetimi devrildi ve bunun yerine halk ayaklanmasıyla cumhuriyet kuruldu. Devrim sonrasında ülke neredeyse bütün Avrupa’yla savaş halindeydi. Ancak bu kaos ortamı, Napolyon’a ilk fırsatını verecekti. İngiliz ve İspanyollar tarafından işgal edilen Toulon şehrini her açıdan eksik birlikleriyle başarılı stratejileri ve liderliği sayesinde geri alan Napolyon, bu savaş sonucunda yeni yönetim tarafından tuğgeneral ilan edildi. Bu unvanı aldığında yaşı sadece 23’tü.

Fakat işler pek yolunda gitmedi. Henüz ülke, terör dönemi adı verilen bir dönemi yaşıyordu. Karşıt görüşler birbirlerini giyotine yollayarak kellelerini alıyordu ve bu durum tekrar hükümetin değişmesine neden oldu. Napolyon’un bir önceki hükümetle arasının iyi olması nedeniyle şüpheli konumda kalmasından dolayı görevinden alınarak zindana kapatıldı. O genç general artık hiç kimseydi. Ancak kısa süre içinde ününü yeniden kazanma fırsatı doğdu, hem de İstanbul’da. Osmanlı Devleti İstanbul’da topçu yetiştirmek için mühendishane açmış ve Fransa’dan eğitim vermeleri için uzmanlar istemişti. Napolyon İstanbul’a gitmek amacıyla hükümete bir mektup yazdı fakat isteği kabul edilmedi. Ancak Fransız Hükümeti, ona yeni bir görev verme kararı aldı. Öyle ki ülkede krallık yanlıları dahi isyan etmeye başlamıştı. Paris’in her sokağında kanlı çete savaşları, halk kitlelerinin birbirleriyle ve güvenlik güçleriyle olan çatışmaları ülkeyi yeni bir kaosa sokmuştu. İsyanı durdurmakta görevlenen Napolyon, Paris’teki binaların içine ve üstlerine gizlediği toplarla isyancıları katlederek tüm olayları bir günde bitirmeyi başardı. Bu katliam sonucunda tümgenerallik rütbesi aldı ve henüz 25 yaşındaydı.

Fransa’ya karşı kurulmuş olan İngiltere, Avusturya, Prusya Krallığı ordularını durdurmak için İtalya’ya sefere çıktı. Yetersiz ordusunu kısa sürede savaşacak duruma getirip, Alpleri aşarak düşman orduları yerle bir etti. Dönemin en güçlü ülkelerini yendiği İtalya seferi sürecinde tam 18 meydan muhaberesi kazandı. O, artık tüm Avrupa’da tanınan bir komutandı. Napolyon 1797 yılında Paris’e döndü. Döner dönmez İngiltere’yi işgal etme görevini üstlendi. Ancak o, denizlerde bir hakimiyet sağlanmadan bunun yapılamayacağını İngiltere’nin ikmal merkezi olan Mısır’ı işgal etmenin onları çok büyük ölçüde zayıflatacağını söyledi. Kabul edilen teklif üzerine Fransız donanması 1798’de Mısır’a doğru yola çıktı. Yolda İngiliz donanmalarını batıra batıra ilerleyen Napolyon, Malta gibi stratejik adaları da ele geçirerek Mısır’a ulaştı. Mısır, resmen Osmanlı toprağı sayılsa da yönetim Memlük beylerinin elindeydi. Piramitler Muharebesi’nde Memlük beylerini yenen Napolyon, bir süre sonra tüm Mısır’a hakim olmayı başardı.

İlginç bir propaganda tekniği uygulayan Napolyon, kendisini ve askerlerini Müslüman gibi tanıttı. Birçok Müslüman din adamını kendi propagandasını yapmak için Mısır’ın çeşitli şehirlerine gönderdi. Hatta öyle ki halk ona Napolyon Bonapart olarak değil Ali Bonopart olarak sesleniyordu. O, Mısır’ı sadece işgal etmek ve sömürmek için gelmemişti, Mısır tarihine ve kültürüne hayrandı. Gelir gelmez piramitlerin araştırılması için çalışmalar başlattı. Hatta Büyük Gize Sfenks’in önünde durup askerlerine ‘Askerler, kırk asırlık bir tarih bize bakıyor!’ demişti. Napolyon’un başlattığı çalışmalarla hiyeroglifler çözüldü ve Mısır bilimi kuruldu. Halkı kendi taraflarına çekmek için sulama projeleri, okul ve hastane inşaatı, gazete ve tiyatro kurma gibi projeler sürdürdü. Akdeniz’den Kızıl Deniz’e bir kanal açılması için planlar hazırlamaya, Mısır’ın ekonomik olarak kalkınması için tedbirler almaya başladı. Napolyon Mısır halkının gözünde yeni bir Büyük İskender olmak istiyordu. Ancak bu sırada kulağına kötü bir haber geldi. Demirlemiş olan Fransız donanması, İngilizler tarafından yakılmıştı ve halk Fransız ordusunun Müslüman olmadığını, sömürü için geldiklerini anlamış; İngilizlerin de organizasyonuyla Müslüman gruplar çeşitli isyanlar başlatmıştı. Napolyon bu ayaklanmaları, tek bir kişiyi sağ bırakmayarak bastırdı ve yönünü daha doğuya Filistin’e çevirdi. Hedefi Hindistan’a kadar olan bütün toprakları ele geçirmekti.

Ordusuyla Yafa’ya giren Napolyon, şehirdeki 10 bin kadar asker ve sivili kılıçtan geçirdi. 19 Mart 1799’da Akka Kalesi önüne geldi. Fakat burada beklemediği bir adam vardı. Bir Türk paşası olan 90 yaşındaki Cezzar Ahmet Paşa. Türk askerleri kalenin önünde Napolyon’u bekliyordu ve Napolyon kendi girdiği bir kuşatmada ilk defa başarısız oldu. Yani ilk yenilgisini Türklerin karşısında aldı. Bunun üzerine yeni bir sefer hazırlığı için Mısır’a dönen Napolyon, bir kötü haber daha aldı. Avrupa’daki Fransız generaller İngilizlerin başını çektiği koalisyon ordularına yenilmişti. Bu nedenle acil bir şekilde Fransa’ya çağrıldı. Mısır ise 3 yıl daha devam edecek olan Fransız işgalinden sonra 1802’de Osmanlı ve İngiliz ordularının ittifakıyla geri alındı. Ancak tüm kontrol ve hüküm İngilizlerin elinde olacak şekilde planlanmıştı.


Döner dönmez yönetimi karşı planlanan darbe girişimine ortak oldu. Bu başarılı darbe ile ülke yönetimini 3 konsüle bırakıldı. Birinci konsüllük görevini Napolyon devraldı. Bu sırada İtalya’da savaş devam ediyordu. Napolyon Paris’ten ayrılıp İtalya’daki ordusunun başına geçti. 14 Haziran’da Avusturya ordusu karşısında verdikleri savaş, Fransızların galibiyetiyle sonuçlandı. Paris’e geri dönen Napolyon, ekonomi ve yasal alanda reform çalışmalarına başladı. Merkez bankasını kurdu ve subay okullarına ağırlık verdi. Devlet okullarını açarak eğitimi özel alandan çıkarıp kamu hizmetine dönüştürdü. 1804 yılının Mayıs ayında kralı destekleyenlerin bir komplosunu bahane eden Napolyon, kendisini İmparator ilan etti. Zaten niyeti de başından beri buydu. Taç giyme töreni ise tarihte ilk defa görülen bir tarzda yapıldı. Avrupa geleneklerine göre taç, Papa’nın huzurunda Papa tarafından giydirilirdi. Ancak Napolyon huzura gitmek yerine Papa’yı ayağına çağırdı. Papa’nın önünde eğilmenin de otoritenin Tanrı’dan geldiğini kabul etmek olduğunu düşündüğü için tacı Papa’nın elinden aldı ve kafasına geçirdi. Zaten dinin sıradan insanları sessiz tutmak için mükemmel bir aracı olduğunu savunuyordu.


Bir toplantıda kendisine asil bir soydan gelmediğini bu nedenle imparatorluk hakkı olmadığı söylenmiş, o ise buna ‘Ben Napolyon Banapart ve asalet, benim adımla başlar!’ cevabını vermişti. Fransa İmparatorluğu kuruldu ama monarşiyi geri getirdiği için tepki büyüktü. Annesi onunla irtibatını kesti. Beethoven, bestelerinden onun adını sildi ve daha birçok diplomat, bürokrat, devlet adamı ve asker onunla ilişkisini bitirdi. En çok tepki gösterenler devrimciler, ihtilalciler ve askerlerdi. Bu sırada Napolyon’un yükselen gücüne karşı İngiltere önderliğinde büyük bir ittifak kuruldu. Neredeyse bütün Avrupa bu ittifakın içindeydi. Napolyon ittifaka katılan bütün ülkeleri sayısız mağlubiyete uğratarak savaş dışı bıraktı. Öyle ki Ruslar çok ağır şartları kabul ederek geri çekilmek zorunda kaldılar. Napolyon o kadar çok savaş kazandı ki neredeyse Avrupa’nın tamamını imparatorluğuna kattı. Artık durdurulamayacağı düşünülüyordu. Onlar felakete dönüşen doğal afetler kadar korkuyorlardı.
.

Ancak bu hızlı büyüme kısa sürede sorunlara neden olmaya başladı. Avrupa’nın birçok ülkesine akrabalarını kral olarak atamıştı. Bu durum o ülkelerde isyanlara sebep oldu. Özellikle İspanya’da her köşe başında gerilla savaşları başladı. Ayrıca Rusya, yaptıkları anlaşmaya da pek uymuyordu. Bunun üzerine Napolyon hayatındaki en yanlış kararını verdi. 800 bin kişilik ordusuyla Moskova’ya yürüdü. Rus ordularını sayısız muharebede yendi. Moskova’ya kadar ilerlemeyi başardı ancak şehirde kimse yoktu. Şehir yakılmış ve Ruslar Sibirya’ya çekilmişti. Napolyon’un ordusunu konaklatacağı bir yer bile yoktu. Daha da kötüsü kış gelmek üzereydi. Bir süre sonra geri dönmek zorunda kaldılar ve bu dönüş sırasında ordusunun yarısından fazlası telef oldu. Bunu fırsat bilen koalisyon orduları da Fransa’ya yürüyüşe geçti. Napolyon tahtı bırakarak, İngilizler tarafından Elbe Adası’na sürgüne gönderildi. Artık büyük lider sürgündeki sıradan bir adamdı.

Ancak dokuz ay sonra sürgünden yakın adamlarıyla birlikte kaçmayı başardı. Kaçtığı haber alınınca en yakın birliklere onu tutuklama emri verildi. Fransız birliklerinin geldiğini gören Napolyon, mareşal üniformasını giydi, bir kayanın üzerine çıktı, ellerini arkadan bağladı ve bakışlarını çevirmeden askerlerini süzdü. Kamçısıyla yere sertçe vurdu. Fransız askerlerini yüksek bir hitabetle ‘Ey Fransız askeri, sen benim eserimsin! Askerlik ruhunu size ben verdim. Ayaklarınızdaki bottan, başınızdaki şapkaya kadar üniformanızı ben çizdim. Size büyük zaferler kazanmayı ben öğrettim. Fransa’nın şerefini iade etmek için benimle var mısınız?’ diye seslendi. Askerler bu konuşma karşısında heyecanlandı. Onu tutuklamaya gelen birlikler, Napolyon’un emrine girdiler. Napolyon cezaevinden kaçınca Paris medyası, vatan haininin hapisten kaçtığını yazdı. Birlikler Napolyon’u yakalamak üzere gidince haini tutuklamak üzere Fransız ordusu teyakkuza geçti. Alay komutanları Napolyon’la birlikte Paris’e doğru yola çıktığında Fransız ordusu başkomutanını baş tacı etti. Napolyon gittikçe büyüyen askeri konvoyla Paris’e yaklaşınca ebedi başkomutanınız Fransa’ya şerefini iade etmek üzere Paris’e geliyor nidaları duyuluyordu. Bu durum siyaset literatürüne Napolyon dalgalanması olarak geçecekti. Paris’e ulaşana kadar hemen her birlik, ordusuna sadakatle katıldı.


İkinci kez tahtı ele geçiren Napolyon, hemen bir ordu toplayarak yeniden fetih süreçlerine girmeyi hedefledi. Ancak Avrupa ittifak kuvvetleri tarafından Waterloo’da büyük bir yenilgiye uğradı. Paris’e dönünce tahtına ikinci kez veda etmek zorunda kaldı. Bu muharebede düşman güçleri 800 bin, Napolyon ordusu ise 260 bin kişiydi. Yeniden sürgün edileceğini ya da öldürüleceğini anlayan Napolyon, Amerika’ya kaçmak istedi fakat İngilizler tarafından yakalandı. İngilizler onu Atlantik’teki Saint Helena adasına götürdü. Son yıllarını bu küçük adada geçiren Napolyon, 5 Mayıs 1821’de 52 yaşındayken mide kanseri nedeniyle öldü. Neredeyse yüze yakın meydan muharebesi kazanmış olan, tüm Avrupa’nın birleşip yıllarca yenmeye çalıştığı bu sıra dışı adam, dünya siyasetini ve askeri terminolojisini değiştirse de sürgünde öldü. Sadece 1.68 boyundaki Napolyon, yaşamış en büyük 10 askeri dehadan biri olarak adını tarihe kazıyarak bu dünyaya veda etti. 
©2022 Beyhan&Beyhan Business Solutions Tüm Hakları Saklıdır
Yukarı Kaydır
BUNU OKUMAK İSTER MİSİN?