Önümüzdeki 5 gün boyunca
WELLNESS

Travma Tramvayından İniş

07 Oca 2022

Hayat lineer mi ilerler sizce yoksa enteresan bir döngüsellikle mi? Bilim insanlarından tutun da filozoflara ve bilginlere kadar birçok hatırı sayılır düşünce ve gönül insanı bir döngüden bahseder. Acaba, travmalarımızın hepsini varımızı yoğumuzu bu ana getirsek, bu döngüselliğimizin içinde an, bizi dönüştürebilir mi? Yaralarımız hava alıp iyileşebilir mi döngünün rüzgarıyla? Gelin birlikte bu travma tramvayından inme yolumuzu keşfedelim. Kim bilir… Belki biz de onunla dönersek döngülerimiz başımızı döndürmez.

2.5 Bardak

Travma Tramvayı

Çocukluğa inilmez de çıkılır gibi duruyor aslında… Neden mi? Çünkü, hayatımız boyunca çocukluğumuzun o kaygısız saflığını, enteresan güvenini ve duyguların en özden gelen şeklini yaşamaya çalışırız. Çeşitli sarsıntılar, buhranlar, kırgınlıklar ve çöküşler o çocuğu değiştirmeye başlar - belki de kaçırmaya. Bir süre sonra da maalesef her şeyin içindeki oyunu yitirme ihtimalimiz belirir. Bazımız için de ömrü boyunca o öyle kalır. Oyunsuz bir dünya… Baya sıkıcı geliyor kulağa. Sahi, ne olur o çocuğa? Çocukluk travmaları da neyin nesi hem? İleriki yaşlarımızda bizi çöze çöze bitiremediğimiz şekilde ayağımıza dolanan bir şey mi çocukluğumuz…? Yoksa, biz mi hiç yoktan sırtımıza yükleri alıp alıp, çocuğumuzu bozguna mı uğratırız?
O, bütün ağırlığıyla dibe çökerken ya da tüm gücüyle kaçıp saklanırken, biz de sanki bir eşya gibi oradan oraya gider, sonra da bir köşede dinlenmeye çalışırız işte. Bunu bile beceremeyiz aslında, hayat yorucudur (!) çünkü, artık çocuk değiliz ve çok yorgunuz… Acaba bu ‘çocukluk travmaları’ tam olarak neremizde? Kaldı ki, hepimiz buradayız ve açıkçası ‘şimdimizden’ başka da çaremiz yok. Bir profesyonelin yardımını da alsak, bir arkadaşımızla da konuşsak ya da kendimizle çalışmaya da başlasak durum değişmez.

Ne kadar biz travmalarımızı ‘çocukluk-gençlik’ diye bölersek bölelim, tüm yüklerimiz bu anda değil mi? Bazen aralara bir şeyler girip dikkatimizi onlardan çekilse de şefkatle uğraşmadığımız sürece gitgide ağırlaşabilen şu yaralarımız... Her zaman çocuk kalabilmek de elimizde aslında, olamaz mı? Çocuğun gücü sadece akabiliyor olmasında ve merakında. Bizim güçsüzlüğümüz de ‘hatıralar’ dediğimiz kafamızın gizli bir odasında ya da gelecek kaygısı diye adlandırdığımız bir kapıdan girip yine hatıralara bağlanan bir koridorda…
Sanki bir tramvaydayız ve her vagonda başka bir derdimiz var. Seyre iyice odaklandığımızda bu tramvay da dümdüz gitmiyor hani… Sanki aynı yolun biraz farklısından geçiyor. Sanki hayatımıza giren herkes başka ses tonlarında, başka bir olay üzerinden bize tanıdık hislerimizi fısıldıyor. Bir döngü içindeyiz gibi, yani dönen bir travma tramvayında. Hiç inemez miyiz acaba? İllaki canımızı yakan birileri kalır mı yolculuğumuzda?

Hayat Döngüleri

Her şey ileri ve geriye doğru gidiyor. Bundan ötürü, çalıştığımız işe deadlinelarımızın vaktine, yarın hangi kafeye gideceğimiz gibi daha yüzeyde olan ve deneyimde bize hizmet eden münferit mefhumların biraz derinine inersek, aslında hayatın, bizim başımıza aşağı yukarı aynı şeyler getirdiğini fark edebiliriz. Bu ‘şeyler’, hepimizin kendi içinde ve deneyim minvalinde orijinalliğini korur elbette. Ne kadar benzese de bir deneyim asla diğerinin aynısı olamaz. Kaldı ki, döngüler de öyle! E peki tam olara nedir bu hayat döngüleri?
Garip bir şekilde hayatın sizin karşınıza aynı hisleri ve size aynı şeyleri işaret eden insanları bir desen formatında çıkardığını hiç fark ettiniz mi? Eğer hayatı yaşıyor ve yaşamınızı anlamlandırmaya çalışıyorsanız siz de belli bir desen üzerinden ilerlediğinizi görmüş olabilirsiniz. Bu desenleri oluşturan döngüsel durum farklı okumalara göre farklı isimler alabiliyorlar. Bir Hint felsefesi olan Çakra sistemi bu dönüşlere çark der örneğin. Vücudumuzun dengelenme pervaneleri gibi anlayabiliriz çakra sistemlerini. Dünya’nın kendi etrafında 1 tur dönüşüne de gün deriz. Dünya’nın Güneş etrafındaki 1 seferlik döngüsüne yıl…

Ne garip değil mi? Her şey bir dönüş halinde. Leoardo Da Vinci de kozalakta, salyangozun kabuğunda, sinek kuşunun kanat çırpışının havada çizdiği işaretlerde gördüğü spiral döngüsel şekillerde görür bu döngüyü, Leonardo Fibonacci buna altın oran der. Biz, burada bu duruma basitçe ‘hayat döngüleri’ diyelim. Doğa, evren, vücudumuz… Makro ve mikro ölçekte her şey dönüp dururken, bizim düz bir hayat yaşadığımızı sanmamız doğum ölüm ve yaşamı aynı çizgi üzerinde bellememiz ve buna da ‘hayat işte…!’ dememiz, bütün kuramlara, hatta Dünya’nın dönüşüne bile ters kalır gibi gelmiyor mu? O zaman, teorimize göre biz de bir çarkız. Dünya kocaman bir insan ve insan minicik bir evren. Makro ve mikro örüntülerin arasında travmalarımız nerede? Hayatımız neredeyse orada işte. Tam da bu anda.

Biz bir çarkız ve bu çarkın uçlarında minik keselerde acılarımız birikmiş. Nasıl anlarız anlarız. Sadece bütün şefkatimizi dikkatle bu ana vererek. An, biz döngümüzde döngükçe, hatta biz dursak bile desenimiz zaman içinde aktıkça karşısına çıkar her şeye temas edip içini ve dışına kendine bular. Metanetimizi koruyup yaşamaya devam ederiz. Çarkın uçlarındaki minik keseler yavaş yavaş eprir. Biz derin ve aklımızın alamayacağı kadar geniş her boyuta ilerleyebilen hem ileri hem geri giden ‘an’ denen mucizevi mekanın içinde bütün kalbimizle durduğumuz sürece, sadece zaman geçse dahi, vahşi bir hayvanın tırnaklarını törpüleyen ağaçlar gibi bizim travmalarımızı törpüler.
Sadece burada durmamız kafi. Çocukluğumuz da geleceğimiz de geçmişimiz de burada. Biz nereye gidersek gidelim, burada olmaktan başka bir çaremiz varsa siz söyleyin? İnebiliriz bu travma tramvayından, tam da bu anda!
©2022 Beyhan&Beyhan Business Solutions Tüm Hakları Saklıdır
Yukarı Kaydır
BUNU OKUMAK İSTER MİSİN?