Önümüzdeki 5 gün boyunca
Pexels
ZOOM

Proust’la Düğünden Kaçış: Mizofoni (Gürültü Fobisi) Üzerine

09 Haz 2021

Ağız şıpırdatanlar, kavga eden üst komşu ya da yüksek sesli müzik dinleyen yan koltuk… ‘Takıntı’ bizi bu sefer kulaklarımızdan vuruyor. Bunun adına da mizofoni deniyor… Takıntı dediğimiz sese, temizliğe, titizliğe olan obsesyon diye ayrılamayacak, yekpare bir kafa kazıntısı mı; yoksa gürültü fobisini apayrı değerlendirebilir miyiz? Hadi! Proust’un misafirliğinde sesin yükseldiği yerlere kulak verelim biraz da…

3 Bardak

Mizofoni Nedir?

Mizofoni ya da mizofonya… Aslında, takıntının ses veya gürültüye atfedilen içi içine yeme halinin bir dışavurumu denilebilir buna. Temizlikte, düzende ya da insan ilişkilerinde aşırıya kaçıp, bunları olması gerekenden fazla düşünüp; hayat kalitesini düşürecek şekilde bir şeye takmayı, obsesif davranışlar olarak nitelendiririz. Elbette temiz ve düzenli olmamız içimizi rahatlatır ya da anlaşılmak gayet insani bir güdüdür… Fakat hayatımızla aramıza, onu dolu dolu yaşamak dışında, giren herhangi bir şey direkt olarak yaşam kalitemizi etkiler. Sonra, temiz olacağız diye ellerimizi deforme etmiş; çamaşır suyundan ciğerlerimizi soldurmuş ya da ‘beni anladın mı?’ diye diye insanların üzerine giderek, ilişkilerimizi hepten bozmuş hale gelebiliriz.

Gürültü fobisi yani mizofoni de, yapılan araştırmalara göre kulakları hassas insanlarda daha çok gözlenen bir takıntı çeşidi. Obsesyonun ses ile nüksederek kendini gösteren hali yani. Tabii, her rahatsızlık gibi bu da bir spektrumda gözlemleniyor. Yani, bazen nüksedebilir; her an hissedilebilir ya da spesifik olarak sadece yemek yerken ağız şıpırdatmaktan rahatsız olarak masayı terk edecek hale gelmek olarak da kendisini belli edebilir.


Proust Üst Kata Romanıyla Vuruyor

Proust’un ‘Üst Kat Komşusuna Mektuplar’ romanını elime alıp arkasını çevirdiğimde, açıkçası şok oldum. Zira gürültüden rahatsız olmanın nedeni üzerine yeterince düşünemediğimi o an anladım. Küçüklüğümden bu yana yüksek ya da beklenmedik sesler beni rahatsız eder. Abimin sünnet düğününden kaçmaya çalışıp, televizyonda bir dansöz çıktığında en arka odaya saklanmamın nedenini henüz birkaç sene önce Proust sayesinde kavradım. Üst kat komşusundan gelen seslerin, yaratıcı süreçlerine nasıl mani olduğunu incelikle anlatıyor Proust mektuplarında... Hiç tanımadığı komşusuna yazıyor mektupları. Bunu yazma şevki de sese olan duyarlılığından geliyor. Belki de kendini anlatarak durumdan duyarsızlaşmaya çalışıyor.
Ufacık bir nokta hakkında bile destanlar yazabilen Proust’a, iyi bir analizci mi deriz, yoksa takıntılı biri mi? Evet, bir noktaya takmış ya da takılmış durumda noktayı çevire çevire /nokta etrafında döne döne, onu anlatabiliyor. Anlatılanların birbiriyle çelişecek ya da kesişecek olması da mühim değil Proust için. O, gördüğü(hissettiği) şeyi kelimeyle çizmek istiyor. Proust’un yazdıkları resim olsa; ona, realistik çizen bir ressam mı; yoksa birinin suratını görüp, ensesini çizebilen kübist ya da dadaist bir ressam mı derdik? Tamamen yoruma açık… Fakat görünen o ki, Proust’un beyninin kıvrımları (edebiyat dünyasının da kabul ettiği üzere) epey alengirli. Bundan, masum bir ‘noktanın fikri’ o kıvrımlardan geçerken şekilden şekle giriyor ve kağıda edebi bir şekilde yazılıyor. Bu şekilde de, o minik nokta başka başka görülüp, başka başka gösterilebiliyor Proust tarafından. Aynı alengirli yapıdan kaynaklı, bir üst komşudan gelen ses de; Proust’un kafasında, olduğundan daha çok, değişen bir yankıyla çınlıyor. Hediye mi Lanet mi bu? Bu da tabii, yoruma açık

Proust ile Düğünden Kaçıyoruz

Yukarıda, abimin sünnet düğününden kaçma girişimimden bahsettim. Evet, kafamı tırmalayan ses yüzünden nasıl dayanacağımı bilemeyerek ve bunu dönüştüremediğimden tek yapabileceğim şey kaçmaya çalışmaktı. Garip olan şu ki, bu durum bana hala ara ara nüksediyor ve aynı zamanda ben müzikle uğraşan biriyim de. Yani, gürültüyü çıkartan, yaptığı müzikle 100-200 kişiyle dans eden de benim… Fakat, bazı an oluyor ki, komşudan gelen ince bir televizyon sesi ya da sürekli sallanan bir bacak beni delirtecekmiş gibi oluyor. Bir yandan da özgürlükçü biriyim ve bunun benim bir türlü çözemediğim bir takıntım olduğunu biliyorum. Peki neden? Neden oluyor da ben müziği hem yapan, hem de zamanı gelince bundan rahatsız olan olabiliyorum? Zaman/takıntı neye bağlı? Proust, nasıl hem gürültüden rahatsız oluyor da, üste sopaya vurmayıp, o gürültüyü dönüştürüp, yazabiliyor? O mektupları yazarken mesela, tamamen sessizlik mi vardı ya da Proust, dıştaki sesleri duyamayacak ya da umursayamayacak şekilde yazdıklarına mı odaklıydı?
 
Biraz daha kendimi gözlemlediğimde, huzursuzluğun bu fobik durumumu tetiklediğini fark ettim. Kafamda veya içimde öyle bir gürültü oluyordu ki, iç içe geçerek sanki kendini yalnızmış gibi gösteren ama akordu bozuk bir orkestranın çaldığı düşünceler gibi. Bu haldeyken, dışarıdan gelen herhangi bir ses, direkt olarak, içimdeki korkak ve huzursuz kurdun kulaklarını dikiyor ve rahatsızlığımı yukarıdan gelen belli belirsiz müzik sesine yönlendirebiliyordu. Bu sefer de ona kurulmaya başlıyordu huzursuz kurdum. İçine tam oturmamış bir iç’in, suçu dışarıda aramak gibi bir eğilimi olur her zaman. Oysa huzurlu olduğumda, düşüncesizce sadece müzik yaptığımda, muhtemelen komşudan katlarca desibel fazla ses çıkartıyorum. Düğünden kaçış hikayesinde dansözün dibinde gözlerim dolmuş bir şekilde durup, hırkamın yakasıyla oynarken ve aslında sadece uyumak isterken de işte, Proust’un üst komşusuna duyduğu o tırmalanma hissini hissediyordum sanırım.

Proust’u yanımda hayal ediyorum düğünde. Elinde kalemi ensesini kaşıyor ve bu sesin biteceğine odaklanmaya çalışıyoruz birlikte. Sonra da aklımıza bir şeyler geliyor, neden bundan rahatsız olduğumuz gibi… Sesler kesiliyor akabinde; çünkü, kafamızdaki asabi kurt uysallaşıyor. Yoluna giriyor ve kelimelerin üzerinden bizimle bir metnin içinde satırlardan yürüyor.

'Belki bizim kafa seslerimiz dışarıdan duyulabilecek olsa, asıl şikayet bize gelirdi; biz hiltiden daha hilti, dansözden daha kıvrak ve düğünde çalan Mezdeke şarksını bastıracak kadar gürültülüyüzdür belki...' , diye düşünüyoruz Proust’la. Kafalarımızı tokuşturuyoruz ve düğünden koşarak değil, kalemimizle kaçıyoruz.
©2022 Beyhan&Beyhan Business Solutions Tüm Hakları Saklıdır
Yukarı Kaydır
BUNU OKUMAK İSTER MİSİN?