İstisnasız her birimiz, yaşamı iyisiyle kötüsüyle paylaşabileceğimiz ilişkiler ararız. Kiminin yoldaşı sevgilisidir, kiminin en yakın arkadaşı. Hepimiz sırtımızı dayayabileceğimiz, paylaşabileceğimiz bir insanın varlığını bilmek isteriz. Zaten budur bizi de insan yapan. Başkaları olmadan nefes alınabilir fakat yaşamak mümkün değildir. Dolayısıyla bu ilişkiler üzerine düşünmek, emek harcamak gerekir. Belki de yaşamda en fazla oluruna bırakılan fakat aksine ilmek ilmek örülmesi gereken şeylerdir ilişkiler. Öyle ki, bazen değerini bilemeyiz. Oradadır çünkü yıllardır ve sanırız ki yıllarca da devam edecektir orada olmaya. Fakat tıpkı birer bahçe gibidir her ilişki. Sularsak, ekersek, biçersek, seversek yeşerir. Hiç ilgilenmeden öylece ilk günkü gibi kalmasını beklersek, geriye bir bahçe kalmayana dek, kurur üzerindekiler. Bu bahçeye bakmaksa iki kişilik bir görevdir. Tek kişinin altından kalkması mümkün değildir. Fakat bu ilişkiyi yaşatacak görevlerin en tepesinde bir tanesi vardır ki, o tek kişiliktir ve bir başkasının ellerine teslim edilmeyecek kadar önemlidir: kendi sorumluluğunu almak.