Masallar, ta bebekliğimizden beri zihnimize kazınan, romantik bir yanı da olan anlatılar. Dünya üzerinde her kültürün kendisine ait halk hikâyeleri, destanları, öyküleri, masalları olur. Dünyaya mal olmuş hikâyeler de kendi ülkesinin sınırlarının içinde kalmış olan masallar da birbirine benzerlikler gösterir. Dünyanın bir ucundan, mesela Çin’den duyduğumuz bir hikâye muhakkak ki başka bir ülkede karşılık bulabiliyor. Çünkü hepsi aynı kanaldan besleniyor; insan. Masallar verdikleri derslerle de hayatımızda önemli rol oynarlar. Bir çocuğa bir şey öğretmenin en güzel yöntemlerinden biridir çünkü hikâyeleştirmek. Peki, bu öykülerin içine gizlenmiş bazı gizli mesajlar olduğunu ve bu mesajların küçüklükten itibaren zihinlere yerleştirilmek istenen erkek egemen bir dilin unsuru olduğunu söylesem? Bu masallarda hiç değişmeyen bir şeyler var dikkatinizi çekti mi? Kadın tipleri! Hep güzeller, her zaman bakımlılar, hep “olması gerekene” hizmet ederler. Genellikle ev mekânından çıkmazlar ve öyle saftırlar ki hep tuzağa düşerler! Haydi gelin çocuklara her gece anlattığımız bu masallara toplumsal cinsiyet penceresinden bakalım ve önce bakış açılarımızı sonra masallarımızı değiştirelim.