Önümüzdeki 5 gün boyunca
unplash.com
SEYAHAT

İşlevsellik ve Sadelikten Beslenen Mimar: Le Corbusier

28 Kas 2021

Le Corbusier gerçek adı Charles-Edouard Jeanneret olan, İsviçre asıllı Fransız mimar. Modern mimariye muazzam katkılar sağlayan Le Corbusier’in çok sayıda ülkede ve sayıda; dev, önemli projelerde imzası bulunuyor. Kendisinden ressam, yazar, heykeltıraş, şehir plancısı ve modern mobilya tasarımcısı olarak da bahsedebileceğimiz sanatçı ruhlu mimar, yeniyi denemekten hiç çekinmiyor. Gelin onun tasarladığı eserlere ve mimarlık sürecine yakından bakalım.

2.5 Bardak

lecorbusier-worldheritage.org/wp-content/uploads/2019/09/02-plan-flc-17233b.jpg
Romalılar'ın bulduğu ve üst üste koyarak sağlam yapılı binalar oluşturduğu puzolan betonuna dayanıyor modern mimari. Teknolojinin kısıtlılığı nedeniyle Roma’da yapılan inşalar elbette ki dönemine göre muazzam olmasının yanı sıra sınırlı da. Bugünkü sınırsız mimarilerin temelini oluşturan betonarme yapının modernize edilmesi ve teknolojiyle birlikte şekillenmesiyle yüksek katlı ve oldukça dayanıklı yapılar doğuyor. Çimentonun üretilmesi, beton ve çeliğin bir araya gelmesiyle oluşan betonarme yapı 1800’lü yıllardan itibaren çeşitli şekillerde denenmeye başlanıyor. Nihai haline gelmeden önce bir bahçıvan olan Joseph Monier beton ve demir çubuklarla saksılar üretip patentini alıyor. Ardından evi yangında büyük hasar görmüş olan William Ward ailesini yangından korumak amacıyla Amerika’da betonarme bir ev inşa ediyor.
Zaman içerisinde teknolojiler birleşiyor ve bugünkü halini almadan hemen önce Auguste Perret ile çalışmaya başlayan Le Corbusier betonarme yapmanın ustalığını öğreniyor. 1900’lü yılların başlarında betonarmenin donuk ama güçlü ve pürüzsüz yapısıyla deneyim kazanıyor. Paris’te yaptığı çalışmalara ara veriyor ve kendince bir eğitim yolculuğuna çıkıyor.

unplash.com
Bu kısım oldukça önemli zira mimar 1907 yılında, henüz 1. Dünya Savaşı başlamadan önce kendisini besleyeceğini düşündüğü, yeni yapılar ve mimariler öğrenmek için Akdeniz’e doğru bir yolculuğa çıkıyor. 1923 yılında basılacak olan manifesto niteliğinde olduğu düşünülen “Yeni Bir Mimariye Doğru” kitabının temelleri de bu gezide atılıyor hatta. Osmanlı mimarisini, Balkanları ve Yunan Adaları'nı gezen Le Corbusier bu sayede geleneksel mimariden uzaklaşarak yeni bir form arayışına giriyor. Geleneksel sanatlarla yapılan duvar süslerinden binaların arındırılması gerektiği ve sadelikten beslenilmesi gerektiği fikri burada doğuyor örneğin. Bazen ne yapacağından çok ne yapmayacağını bilmek de çok önemlidir. Keşfettiği bu tarzla bugün bildiğimiz Le Corbusier stili meydana çıkıyor. Düz ve sade duvarlar onu memnun ederken işlevselliği de ön planda tutuyor.

upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/a/a4/Centre_Le_Corbusier_-_%27Teich%27_-_Blatterwiese_2013-09-21_17-48-26.JPG
I. Dünya Savaşı'nın biteceğini ve savaş bitiminde konut ihtiyacının doğacağını öngören mimar, pratik, sağlam ve sade olmasını amaçlayarak yapılar tasarlıyor. Bu yapılar literatüre Domino Evi olarak geçiyor. Seri üretilebilen ve hızlıca monte edilebilen yapısı ve de esnek tasarımı sayesinde faydacı ilkeyle örtüşüyor. Çünkü bu ev stili taşıyıcı kolonlar ve dikdörtgen düz yapısıyla pratikliği beraberinde getiriyor. Domino taşlarının uyumundan ve birbirine olan benzerliğinden yola çıkılarak ismi verilen bu evler toplu konut oluşturmayı amaçlıyor. Modern mimarlık kisvesi altına giren bu tasarımın hâlâ kullanıldığını görüyoruz.

i.pinimg.com/originals/c9/cb/e0/c9cbe00a985f1d8d7d8bc38a877206eb.jpg
Le Corbusier 1917 yılında Paris’e dönüyor ve ressamlık yapmaya başlıyor. Bu serüveni 1922 yılında kuzeniyle birlikte açtığı mimarlık ofisiyle mobilya tasarlamaya dönüşüyor. Bugün hâlâ kullanılan, gördüğünüzde hemen tanıyabileceğiniz denli özgün çizgilerle donatılmış mobilyalar tasarlıyor. Ardından daha önce de bahsini geçirdiğim “Yeni Bir Mimariye Doğru” kitabını yazıyor. Bu kitapta modern mimarinin 5 temel ilkesini yayımlıyor; Pilotiler, Bant Şeklinde Şerit Pencereler, Serbest Plan, Çatı Terası, Serbest Cephe. Bu ilkeleri birebir kullandığı, unutulmaz eseri olarak görülen Villa Savoye’yi yapıyor. Kolonlarla yerle teması kesilmiş, giriş katının servis katı olarak tasarlandığı bu prensibe “pilotis” deniyor ve ilk maddenin ismi buradan geliyor. Havada duruyormuş hissini veren bu evler şüphesiz sahiplerine ilginç duygular yaratıyordur.

herearchitecture.com/architetture/modern/1931_le_corbusier_poissy/pg1/img/1931_le_corbusier_poissy-ext.jpg
Bant şeklindeki şerit pencerelerle tüm evi donatarak evin %40 daha fazla güneş ışığı almasını arzulasa da teknik olarak bunun kanıtlanmadığı söyleniyor. Betonun bembeyaz boyanması aydınlık ve ferah hissi verirken ışığı da daha çok alıyor duygusu yaratmasına neden oluyor. Açık plan ise duvarların yalnızca taşıyıcı özelliği değil estetik fonksiyonunun da kullanılması gerektiğini gösteren bir ilke. Ortak alanların ve özel alanların serbest şekilde plana dahil edilmesi kişinin yaşam konforunu arttıran ve yapıyı daha özel kılan bir şey Le Corbusier’e göre.
Çatı terası fonksiyonu ise evin çatısında da bir yaşam alanı derlemekten yola çıkılarak oluşturulan bir yenilik. Çatının koruyucu özelliğini bu noktada dönüştürerek kullanışlı bir alan yaratmayı amaçlıyor. Böylece balkon gibi dar bir alandansa çatı terası daha işlevli hale geliyor. Son olarak da serbest cephe ilkesi ile de cepheyi taşıyıcı kolonlarla ayırarak farklı bir tasarım elde etmeyi amaçlıyor. Dışarıdan kullanılan açık merdivenler ve rampalarla bu ilkeyi destekliyor mimar.



www.ft.com
Binaları tasarlamasının yanı sıra şehirleri de tasarlıyor Le Corbusier, doğa ve kent dostu projeler üretiyor. Bol güneş ışığı alan ve bol yeşillik barındıran kentler planlıyor. Trafiği ve ulaşımı baz alarak yaptığı bu projelerde kübist yaklaşımlar da sergiliyor. 1965 yılında hayatını kaybedene kadar çok sayıda projeye imza atıyor.
©2022 Beyhan&Beyhan Business Solutions Tüm Hakları Saklıdır
Yukarı Kaydır
BUNU OKUMAK İSTER MİSİN?