Önümüzdeki 5 gün boyunca
“Woman’s Mission: Companion to Manhood”, George Elgar Hicks
KADIN KAFASI

İdeal Kadın Üzerine: Evdeki Meleği Öldürmek

28 Ara 2021

Tarih boyunca kadınların nasıl olmaları gerektiğine dair her kafadan bir ses çıkmıştır; kimse sormamış olsa bile. Hatta daha da ileri gidip, ‘’ideal kadın’’ tanımı yapmaya kalkışan kişiler olduğunu görüyoruz. Bunlardan biri de İngiliz şair ve eleştirmen Coventry Patmore’du. ‘’Evdeki Melek (The Angel in the House)’’ adlı şiirinde, eşi Emily’yi yücelterek tüm kadınlara rol model olarak gösterir. Pasif, güçsüz ve fazla özverili bir kadın onun için idealdir. Virginia Woolf’un ‘’öldürmesi gereken bir hayalet’’ olarak gördüğü bu melek figürü, aslında kadınlara karşı büyük bir tehdit miydi?

Patmore'un eşi Emily Augusta Patmore

Patmore'un eşi Emily Augusta Patmore
Mrs Coventry Patmore, John Brett
Patmore’un ‘’mükemmel eş’’ tanımı, yaşadığımız çağda kulağa gülünç geliyor olsa da, Viktorya dönemi zihniyetinin çizdiği ideal kadın resmiyle birebir örtüşüyordu: kendisini çocuklarına adayan, eşine karşı itaatkar, pasif, özverili, fedakar, dini bütün, çocuksu, zarif, çekici, -en önemlisi- saf ve temiz. Tamamen erkeğe bağlı olması gereken bu kadın, evin sınırlarıyla çevrili bir hayatı tercih etmeli ve erkeklere ait olan dış dünyadan kendini soyutlamalıydı. Tek görevi, çocuklarına ve dış dünyadan gelip eve sığınacak olan eşine, huzurlu bir dünya oluşturmak olmalıydı. Kadınlara dair bu baskılayıcı ve kısıtlayıcı tanımların neredeyse kutsanıyor olması, yüzyıllar boyu kadınların bilinçaltlarına yer edecek ve onları -istemsiz bile olsa- bu ideallere uymaya çalışmaya zorlayacaktı.

İdealleştirilmiş aile olarak Kraliçe Victoria, Prens Albert ve çocukları

İdealleştirilmiş aile olarak Kraliçe Victoria, Prens Albert ve çocukları
Franz Xaver Winterhalter
Viktorya toplumundaki kadın klişeleri -melek, iblis, evde kalmış yaşlı kadın ve düşmüş kadın- arasında en kuvvetli olanı 'itaatkar ve evcimen melek' figürüydü. Virginia Woolf için, ‘’Evdeki Melek’’in temsil ettiği baskıcı idealin etki alanı halen oldukça güçlüydü. 1931'de yazdığı denemede, yazarlık mesleğinde bir kadın yazar olarak aşması gereken engeller olduğunu ve bunlardan birinin ise ‘’Evdeki Melek’’in sesi olduğunu söylüyor. Ortaya atılan bu ‘’ideal kadın’’ kavramını, kadınların kendilerini ifade etmelerine engel olan bir hayalet olarak gören Virginia Woolf; erkek yazarların kitaplarını eleştirirken bu hayaletin her zaman kalemini yönlendirmeye çalıştığını belirtiyor.

‘’Kanatlarının gölgesi kağıdımın üzerine düşüyor, odamda eteklerinin hışırtısını duyuyordum. Arkamdan usulca yaklaşıyor ve fısıldıyordu. ‘Anlayışlı ol, nazik ol, övgüler yağdır, onları kandır, cinsinin tüm hilelerini ve kurnazlıklarını kullan. Senin de kendine ait bir aklının olduğunu kimsenin anlamasına izin verme. Ve hepsinden önce: saf ol.’’

Sir Edwin Landseer
Woolf, kendi düşüncelerini rahatça kağıda dökebilmek, kendini daha güzel ifade edebilmek, kısacası kendi olabilmek için, bu melek figürünü öldürmek zorunda kaldığını söylüyor: ‘’Arkama döndüm ve gırtlağına sarıldım. Onu öldürmek için elimden geleni yaptım. Eğer bu yüzden bir gün hesap vermem gerekirse, bunun nefsi müdaafa olduğunu savunurdum. Eğer ben onu öldürmemiş olsaydım o beni öldürürdü. Yazımın kalbini söküp çıkarırdı.”

Woolf, bu hayaletin gerçek olmayan, uydurma bir yapısı olduğunu; bu yüzden de onu öldürmenin daha zorlaştığını belirtiyor. Çünkü ataerkil zihniyetin inşa ettiği bu ve benzeri idealler, zihinlere derin bir şekilde işleniyor. Bu yüzden, bunun gibi yanlış algıları zihinlerden kazımak oldukça sancılı bir süreç. Ayrıca Woolf’a eziyet eden bu ‘melek’ figürünün de bir kadın olduğu da göz önüne alınınca, kadınların özgürlüğe ulaşmasının önündeki tehdidin çok daha tehlikeli olduğunu görüyoruz.

Wikimedia
Düşüncelerimizi belli tanımlarla gölgelemeye, kendimizi ifade etmemizi zorlaştırmaya ve özümüzü keşfetmemize engel olan bu hayaletler, yalnızca Woolf’un yaşadığı zamana veya daha eskiye ait değiller. Doğduğumuz yere, içinde yaşadığımız kültüre, deneyimlerimize, hayat tarzlarımıza, cinsel yönelimlerimize göre farklılık gösteriyor olsalar da; her kadının etrafında dolanan, onları zaman zaman uyaran ve düzelten hayaletler olduğu bir gerçek.
Yalnızca yazarken değil; hayatımızın kendimizi ifade ettiğimiz her alanında, kendimizi ortaya koyduğumuz her hareketimizde, bu hayaletlerin sesi kulaklarımızda yankılanmaya devam ediyor. Kendimizi, bizi sınırlayan konfor alanının verdiği yapay güvenden uzaklaştırmak için, tıpkı Woolf gibi, etrafımızda dolaşan hayaletleri etkisiz hale getirmemiz gerekir. Ancak kendi sesimize sahip olduğumuzda ve kendi düşüncelerimizi konuşmaya cesaret ettiğimizde; bize ne yapmamız gerektiğini söyleyen sesler karşısında boyun eğmeyip, kendi özümüze ihanet etmekten uzak durabiliriz.

©2022 Beyhan&Beyhan Business Solutions Tüm Hakları Saklıdır
Yukarı Kaydır
BUNU OKUMAK İSTER MİSİN?