Bugün olduğumuz kişi yaşamdaki deneyimlerimizin kümülatif bir birikimidir. Bugün 40 yaşında olan biri 5 yaşındaki deneyimlerini de hala içinde barındırır. Bir çocuğun içinde bir yetişkin yoktur fakat bir yetişkinin içinde; kendi çocukluğu, ergenliği ve gençliği barınır. Görünürde aradan geçen yıllar boyunca değişmişizdir. 5 yaşındaki halimiz şöyle bir kenara dursun 5 sene önceki halimizden bile oldukça farklıyızdır. Her ne kadar benliğimiz biçim değiştirse de, bazı yanlarımız hep aynı kalır. Öyle ki 40 yaşında hiç farkında olmadan 5 yaşındaki benliğimizin inançları, düşünceleri ve kaygılarıyla hareket edebiliriz. Çünkü istisnasız her birimiz yaşamı başkalarını gözlemleyerek öğreniriz. Özellikle ömrümüzün ilk yıllarında bu öğrenme yetimiz tıpkı bir süngerin suyu emmesi kadar kuvvetlidir. Dolayısıyla bu yıllara dair deneyimlerimiz öylesine içselleşmiştir ki, benliğimizin yapı taşını oluşturur ve kolaylıkla fark edemeyiz. Oysa yaşadığımız her ilişkide, her hastalıkta, her kaygıda, her kısır döngüde gösterir kendini bu yanlarımız. “Beni gör ve bana yardım et.” der. Bu yanlarımız; benliğimizin özü, çocukluğumuz, namı diğer içimizdeki çocuktur. Sorumluluğu yıllar önce bizim ellerimize bırakılmış ve bize ebeveynlik edildiği gibi ebeveynlik ettiğimiz içimizdeki çocuk.