Her zaman aktardıkları hikaye neticesinde olmasa da kitaplara karşı ayrı bir zaafımızın olduğunu inkar edemiyoruz. Her birinin o kendine has kapağının çekiciliği, solgun yapraklarının gıcırdayarak birbirine sürtüşü, sayfaları çevirirken burnumuza gelen o tanıdık kokusu, ani bir harekette derimizi kesen sivri kenarları… Sanıyoruz kitaplara bağımlı olmak için büyülü bir ses tonuyla anlatılan hikayelerinin her birini duymamıza veya dinlememize gerek kalmıyor, zira kitaplar, tek bir dokunuşla bile insanı kendine hayran bırakabiliyor. Yapısı ve içeriği gereği hiçbir zaman zararlı olmayacağını varsaydığımız kitapların da karanlık bir tarafı var elbette ya da belki o karanlık bizim tarafımızdadır ve kitaplarla temas ettiğimizde çevremize yayılıyordur. Karanlığın kaynağı hangi taraf olursa olsun, bir insan ve bir kitabın (veya bin bir kitabın) bir araya gelmesiyle tehlike çanları çalabiliyor demek ki… Esas tehlike ise bir insanın, okumayacağı halde bin bir kitabı yanı başında istemesi olsa gerek. Peki ama bunu kim, neden ister ki?