Bir dönem illüzyon gösterileri ne çok ilgi çekerdi hatırlar mısınız? Hem gösteri sanatı olarak sıklıkla yapılan hem de televizyonlarda çokça karşılaştığımız bir şeydi. Copperfield’ın uçtuğuna inanmamak ya da Aref’in o kaşığı gerçekten büktüğüne inanmamak için bir nedenimiz yoktu. İnanmak ve etkilenmek istiyor ve bunu sonuna kadar da yaşıyorduk. Sonuçta adı üstünde illüzyon, bir yanılsama yaratma sanatı. Bu illüzyona kanmak bu sahne şovunun tadını çıkartmak tiyatroya gitmekten farksızdı. Tiyatroda da bize anlatılacak olan hikâyeye inanacağımız varsayımıyla gideriz. İllüzyon da böyledir. Cem Yılmaz’ın deyimiyle “Orada ip var” mantığıyla izlemek yalnızca gösterinin büyüsünden uzaklaştırmaz aynı zamanda gösterinin tadını da kaçırır. Bu kaygıların henüz tam olarak oluşmadığı 1900’lü yılların en başlarına gidelim beraber ve Houdini’nin yani nam-ı diğer Sihirbazlar Kralının önlenemez yükselişine ve önlenilebilir feci sonuna birlikte göz atalım.